ANIL ÇETİNEL ÖRSELLİ – İstanbul
“Ses çıkmasına yol açan ya da ses içeren belli bir anı, spesifik bir jesti ya da deneyimi hatırlayarak, o jestten, eylemden ya da bütünüyle durumun kendisinden ayrı düşünülemeyecek olan o sesi hatırlayıp, yazılı olarak tarif edebilirsiniz.”
“Sözcükler anonimdir” ama ya seslerle birleşen sözcükler?
Dile dökülemeyen sesleri tanımlamaya gayretlendiğimiz, sesin farklı katmanlarının izini süren, bizden gelen ve bize ait, kolektif bilinçten beslenen bir tarif defterimiz olsa nasıl olurdu? Günümüzün politik, ekonomik ve sosyal ikliminin yarattığı baskının etkisiyle, susturulmuşluk hissinin altında unutulmuş, bilindik ama kırılgan sesleri bir bir hatırlamak, dile dökmek ve bir sözlükte toplamak mümkün olsa nasıl olurdu? Bu soruların peşinden sanatçı hassasiyetiyle giden iki kadın, Evrim Kavcar ve Elif Öner, 2018 yılında, gündelik yaşamın tanıklığını esas alan sıra dışı bir sözlük yarattılar: Hassas Sesler Sözlüğü…

Dünya üzerindeki ilk sözlüğü kaleme alan İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes’in düşünebileceğinin çok ötesinde, Türk kültür ve coğrafyasında Kâşgarlı Mahmud’un Türkçeden Arapçaya hazırladığı Divânu Lügati’t Türk’ün işlev ve anlayışının dışında, sanatsal bir dokunuş ve kolektif deneyim katılmış, nefes alan, dinamik bir çalışma bu. Sözlüğün dar tanımından çıkıp da bir deneyim/deneyimler bütününe evrildiği, o canım kelimelerin insan zihninin işlevi ile ete kemiğe büründüğü kolektif bir bellek kazısı!
Sesleri sözcüklerle veya sözcükleri seslerle bütünleştirirken bir yandan insanı insana, emekçiyi emekçiye, coğrafyaları bir diğerine bağlayan sağlam bir asma köprü inşa etmiş Evrim ve Elif. İnsan olma hallerine dair birçok ortak tecrübeyi, unuttuğumuz o nahif halleri, gürültüden uzak hassas dokunuşları canlandırmışlar ve üstelik kullanıcıları da elifevrim.com internet sitesi üzerinden bu ortak çabaya dahil etmişler/etmekteler. 2021 yılında da yine bu çabanın bir ürünü olarak, editör Eda Sezgin ve tasarımcı Savaş Çekiç’le işbirliği içinde çok sesli ve katılımcı bir yayına imza atmışlar. Espas Yayınları’ndan çıkan Hassas Sesler Sözlüğü’nün içinde deneyimsel seslere dair sözlerin yanı sıra bu projenin yaratım sürecine ve gelişimine ilişkin bilgiler de bulabiliyoruz.
2022 yılında düzenlenen 17. İstanbul Bienali kapsamında da sözcüklerin sese dair hassasiyetlerini derinleştirerek yine ve yeniden sanatseverlerle buluşan sanatçı ikilisinin projesi, bienal mekânlarını birbirine bağlayan rotalar arasına yerleşen ve sözlükten alıntılara dayanan performanslar şeklinde karşımıza çıkıyor. Bu geçici müdahalelere, Performİstanbul’da yer alan iki farklı video çalışması ve sanatsal araştırma sürecine ait çeşitli nesneler, çizimler, belgeler ve sözlüğün önceki sergilenmelerinden haritalamalar eşlik ediyor. Bu parçalar, ziyaretçileri gündelik yaşamda karşımıza çıkan “ara seslerin” duyusal hafızasına çekiyor; “sözlerle işaret edilen, ama söze dökülmeye direnen” seslerin hafızasına…
Hassas seslere kendimizden sözler/sözcükler eklemek mümkün!
Çalışmaya dahil olmak için yapacaklarınız da çok basit aslında. Elifevrim.com internet sitesindeki yönergelere göre, sözlüğe yeni bir ses tarifi eklemek için iki yöntemi takip etmek yeterli. Ses çıkmasına yol açan ya da ses içeren belli bir anı, spesifik bir jesti ya da deneyimi hatırlayarak, o jestten, eylemden ya da bütünüyle durumun kendisinden ayrı düşünülemeyecek olan o sesi hatırlayıp, yazılı olarak tarif edebilirsiniz. Mesela: “Soğuk bir kış akşamı Zincirlikuyu köprü trafiğinde sıkışıp kalan kalabalık bir belediye otobüsünün camına hohlama sesi.” Ya da odaklanabilmek için gözlerinizi kapatıp dikkatinizi sizi çevreleyen seslere yönelterek bunlar arasından özel bir sese odaklanabilir, onu dinleyip okuyan kişinin de zihninde canlandıracağı şekilde detaylı ve yazılı olarak tanımlayabilirsiniz. Sözlüğe katkıda bulunurken gözün ve görmenin iktidarına son vererek sese ve o ana odaklanma deneyimini yaşıyorsunuz aslında. Bu proje, diğeriyle bağ kurabildiğimiz, bize dair olanları hatırlayıp duygudaşlık hissi oluşturabildiğimiz, gerçek ve metaforik anlamlar üzerinden kolektif belleği güçlendirecek bir interaktif arşiv çalışması olarak da düşünülebilir aynı zamanda.
Ortak Sesler, Ortak Sözler, BİZ’e Ait Deneyimler…
Sözlükteki bazı tarifler, belleğimizin dehlizlerinde ne incelikli ne denli hassas ve ortak sesler tuttuğumuzu kanıtlar nitelikte üstelik. İşte bazı örnekler:
Sessiz gecede kafanı yastığa koyduğunda kulağında yankılanan kalp atış sesi.
Kurşun kalemi dişledikçe ahşabın dişlerin arasında ezilme sesi.
Acil serviste hastayı sedyeye yatırdıktan sonra çekilen perdenin sesi.
Elmadan kocaman bir ısırıkla kopardığın parçanın çıkardığı ‘ppraphht’ sesi.
Elektrik kesintisi sonrası elektriğin yeniden gelmesi ile evdeki tüm elektronik eşyaların bir anda açılma ve çalışma sesi.
Ağzını patlayan şekerle doldurduktan sonra şeker parçalarının ağzının içinde oradan oraya atlayıp sıçrarken çıkardığı ses.
Nemlenmiş kibriti, kibrit kutusunun yan yüzeyine sürterek yakmaya çalışırken, kibritin bir anda yanacakmış gibi alev alıp sönüverme sesi.
Bu sesler bizi nasıl da çabucak o anın deneyimine götürüyor değil mi? Hepimizin yaşadığı o jestleri, o anları hafızamızdaki o tecrübeyle buluşturuyor. Çoğu da yüksek olmayan, bizleri inceliğe davet eden, kimi zaman gerçekçiliği ile hayatın bizatihi tanıklığına kimi de metaforik anlama sahip nahif tınılar bunlar. Tek kelimeyle anlatamadığımız, duygusundan ve anından ayrık düşünemediğimiz deneyimler… Maruz kaldığımız onca gürültünün içinde dikkatten kaçan zarif nüanslar… Dizi dizi insanlık halleri…
Nereden geliyor bu hikâyenin suyu?
Hassas Sesler Sözlüğü’nün yaratıcıları Evrim ve Elif, bir sanat formu olarak neden bu projeye odaklandıklarını ve nasıl gerçekleştirdiklerini şu şekilde açıklıyorlar. Bu projede gündelik yaşamın tanıklığını esas almış ve ses deneyimlerini yoklamışlar önce. Sesin toplumsal tanıklığımızın, ortak hafızamızın izlerinden oluştuğunu düşünerek bu sözlük ile dinlemeye ve hassasiyete davet eden bir hafıza çalışması yaratmaya çalışmışlar. Hafızadan bir ses deneyimi bulup çıkarmak ve bir diğerine bu deneyimi anlatmaya gayretlenmek şüphesiz bir ortaklık, eni konu bir birliktelik duygusu oluşturuyor insanlarda. “Gürültünün arasında diğerinin deneyimine tanıklık etme daveti” diyor Evrim ve Elif bu çalışma için. Her şeyin metalaştırıldığı bu dönemde ses ve hafıza üzerinden bir alan açmak, diğerinin deneyime ve varlığına tanıklık etmek, birbirini anlamaya çalışmadan dinlemeye çalışmak, bağ kurmak ve hatta ortak bir hafıza yaratmak için iyi ki hala yoldalar.…

Ortak hafıza demişken; kibritin bir anda yanacakmış gibi alev alıp sönüverme sesi’nden, tam da o andan yola çıkarak ateşin tekinsiz varlığının bizi zihnimizde siyasi-toplumsal olaylara götürmesi de mümkün değil mi? Bilindik çağrışımların bireysel belleğimizden toplumsal belleğe bir açılım da yapması olası. Kimi sözcükler ve/veya söz grupları başlı başına toplumsal yaralarımızın veya travmalarımızın şahidi aslında. Örneğin “Sesimi duyan var mı?” sorusu Marmara Depremi’ne ya da “Ankara Tren Garı” tamlaması, bize dair nasıl da hassas acılara atıfta bulunmakta, hiç düşündünüz mü? Sadece tek kelime bile yeter bazen… Gezi, Suruç, Madımak ve daha nicesi… Aynı ses ve sözcüklerin insanlar arasında bağ kurarak ortak bir deneyimi hatırlattığını, kolektif bilince atıfta bulunduğunu söyleyebiliriz pekâlâ. Bu kelimelerle birlikte o yanık kokusu genzimize dolmuyor mu misal? Panzerlerin asfaltta çıkardığı sesler, copların insan bedenlerine vuruşu, tazyikli su altında ve bombaların gölgesinde direnenlerin sesleri… Tüm bunlar hala hafızamızda değil mi? O anlar olanca hassasiyetleriyle ve dahi gürültüleriyle aklımızda. Beş duyumuzun tamamının isyanı var orada. Şair Şükrü Erbaş’ın da dillendirdiği gibi: “İnsanları yaraları da birleştiremezse daha ne birleştirir?” Kim bilir belki bir de bu topraklarda, derinden hissedilen ama henüz yazıya dökülmeyen bir “ortak acılar sözlüğü” oluşturulmalı, ne dersiniz?
Ezcümle…
Hassasiyetlere, yaşanmışlıkla dolu insani seslere, deneyimlere ve kolektif bilince katkısına ek olarak, yazarların da benzer imgelerden metaforik anlatımlar ürettiğini veya o anın deneyimini okura hissettirmek için kırk takla attığını düşünürsek aslında kurmaca ile ilgilenenler için de yararlanılacak bir kaynak olarak çok değerli bir çalışma bu. Organik ve gelişen bir yapısı olduğu için de çok güncel, çok bizden, çok sahici ve çok da kalıcı!
Füruğ Feruhzad’ın dizelerinde olduğu gibi
Ses, ses, sadece ses,
Su akışının sesi
Ve dişi toprak kabuğu üzerine
Yıldız ışığının düşüş sesi ve aşkın yayılma sesi,
Ses, ses sadece ses kalıcıdır.”
“Bazı duygular da o kadar sessiz ki farkına varana kadar kayıp gidiyor” diyor Tiffany Watt Smith, Duygular Sözlüğü eserinde. Yitip gitmesini istemediğimiz inceliklere söz, anlam ve deneyim katmak, hatırlamak ve hatırlatmak için yola çıkan Evrim Kavcar ve Elif Öner bu patikanın öncüleri oldular. Sözcükler seslerle hemhâl olunca bir kelama -manaya, usa- dönüştüler böylece. Hissimize tercüman, ruhumuza nefes oldular!