AHMET ÇAĞATAY BAYRAKTAR – İstanbul
Türkiye’de özellikle büyükşehirlerdeki barajlarda su seviyeleri dikkat çekici ölçüde azaldı. Uzmanlar bunun tek nedeninin iklim değişikliği ve küresel ısınma olmadığını belirtiyor ve uygulanan çevre politikalarındaki eksikliklere dikkat çekiyorlar. Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, mevcut sorunlara karşı çözüm önerilerini sıraladı.
Fosil yakıtların neden olduğu sera gazı salınımı kaynaklı küresel iklim değişikliğinin etkileri son dönemde Türkiye’de ve Dünyada gözle görülür hale geldi. Aralık ve Ocak aylarında sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi ve yağış oranlarının düşük olması, kuraklık ve su sıkıntısını beraberinde getirdi. Su sıkıntısı ise özellikle büyükşehirlerdeki barajlardaki doluluk oranlarının düşmeye başlamasıyla kendini gösterdi. Bu gelişmelerin ardından ise büyükşehir belediyelerinde su tasarrufu gündeme geldi.
Çevre yönetimi konusunda uzman akademisyenlerden Bülent Duru, ”Halagazeteciyiz.net” sitesinde yayımladığı Türkiye’de Çevre Hakkı İhlalleri başlıklı raporunda temiz suya erişim konusunu çevre hakkı çerçevesinde değerlendiriyor. Duru’ya göre “barış, iletişim, gelişme, insanlığın ortak mirasından yararlanma hakkı gibi üçüncü kuşak haklardan sayılan çevre hakkı, devletin bireylere sağlıklı bir çevre sağlaması ve bu konuda çaba sarf etmesi gerekiyor. Bu kapsamda çevre hakkı, sadece su tasarrufuyla değil, aynı zamanda her yurttaşa temiz su ve yeşil bir çevre sunulmasını da kapsıyor. Türkiye’de son 20 yıl içerisinde inşaat temelli büyüme hamleleri kapsamında iki proje özellikle çok tartışıldı: İstanbul’un kuzeyinde çok sayıda ağaç kesilmesine neden olan İstanbul Havalimanı ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Şimdi gündemde yeni bir “çılgın proje” var: Kanal İstanbul. Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız da küresel etkenler kadar ulusal çaptaki politikaların su zenginliğini azalttığını düşünenlerden. Ona göre bu sorunun nedenleri yıllar öncesine dayanıyor.
“Su tasarrufu kısıtlı bir önlem”
Büyükşehirlerde yaşanan su sıkıntının su temini konusunda henüz bir tehlike oluşturmadığını ifade eden Dursun Yıldız, 2007, 2014 ve 2018 yıllarında da kurak dönemler yaşandığını hatırlattı. Yıldız’a göre yağışlardaki azalma plansız kentleşme, aşırı nüfus artışı, su yönetiminde stratejik plan oluşturma ve uygulama birimlerinin eksiklikleri, popülist gündelik politikalar gibi etkenlerle birleşince bir su krizi belirdi. Su yönetimi ve su kullanımında radikal bir düşünce değişikliğine gidilmesinin şart olduğuna dikkat çeken Yıldız “bir kente sadece yağışa bağlı bir su kaynağı ile suyu temin ediyorsanız su sıkıntısının yaşandığı dönemlerde alacağınız en hızlı, etkili ve ucuz önlem, su kısıtlaması uygulamak ve bireysel kullanımda tasarruf çağrısı yapmaktır. Burada daha önce su kullanıcıları ile daha sıkı kurumsal ilişkiler kurulmadıysa, bu ilişkiler kurularak kurak dönemlerde dönemde yapılan bu çağrılar istenilen sonucu vermeyebilir. Bireysel kullanımda tasarruf yapılması durumunda su yönetimine tekrar yağışlı döneme kadar zaman kazandırabilir. Ancak beklenen yağışların düşeceği zaman ve yağış süresi belirsiz olduğundan suyun tasarruflu kullanımına olabildiğince erken başlamak gerekebilir” diye konuştu.

Yaşanan kuraklıkta küresel ısınmanın etkisinin ne kadar olduğunun iklim bilimciler tarafından tartışıldığını söyleyen Yıldız, bunun için önümüzdeki günlerin izlenmesini önerdi. Yıldız, “ülkemizde yağışların çok azaldığı bunun gibi dönemler 2007, 2014 ve 2017 yıllarında da yaşandı. Ancak üç yıl arka arkaya gelmediği için kriz seviyesinde çok büyük sorunlar yaşamadık. Bu nedenle bu sorunun yanıtı önümüzdeki günlere bakarak daha doğru bir şekilde verilebilir” dedi.
Deniz suyundan tatlı su üretiminde zorluklar
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un su sıkıntısı konusunda denizden tatlı su üretebilen sistemler üzerinde çalıştıklarını ifade etmişti. Bu çerçevede Suudi Arabistan ve bazı ada ülkelerinde kullanılan denizden tatlı su üretme yöntemi de gündeme geldi. Dursun Yıldız’a göre bu yöntem ekonomik ve ekolojik olarak maliyetli. Yılmaz, “bu teknolojide gelişmeler sürüyor. Ancak yine de üretimi enerji yoğun bir üretim olup atık suyun bırakıldığı bölgede ekolojik dengenin bozulduğu bilinmekte. Deniz suyu arıtımı suda talep yönetiminin uygulama araçlarından biri olup gerektiğinde bir çözüm alternatifi olarak ele alınabilir. Ancak uygulamaya geçirilmesi için suyun verimli kullanımına yönelik olarak diğer tüm tedbirlerin alınmış olması şart. Bu durumda deniz suyu arıtımı alternatifi ilave su temini için ekonomik ve ekolojik olarak yapılabilir çıkarsa tabi ki uygulanabilir” diye konuştu.
Kanal İstanbul, tatlı su kaynakları için tehdit
12 Haziran 2011’de yapılan Genel Seçim’den önce dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “çılgın proje” olarak açıklanan Kanal İstanbul Projesine de karşı olduğunu hatırlatan Yıldız, şunları söyledi: “İlgili kamu kurumlarının raporlarında proje kapsamında önerilen güzergâhın su kaynakları bakımından önemli riskler barındırmakta olduğu yer alıyor. Ayrıca bazı yayınlarda bu bölgedeki diğer yüzey ve yeraltı suyu kaynaklarının bazılarının yok olmasından bazılarının da kirlenmesinden söz ediliyor. Projenin halen mevcut içme suyu isale hatlarını da keseceği ve belirtiliyor. Kanal İstanbul’un çevresinde 1 milyonu aşan bir nüfusun oluşarak bu bölgedeki kısıtlı su kaynakları üzerindeki baskıları arttırması da mümkün. Bu durumda Kanal İstanbul’un, İstanbul’un tatlı su kaynaklarına önemli bir nüfus ve çevre kirlenmesi ve su altyapı maliyeti yükü getirme olasılığı yüksek görünüyor.”
Açıklandığı günden bu yana ciddi tartışmaların konusu olan Kanal İstanbul Projesi’nin ilk ihalesi 26 Mart 2020 tarihinde yapıldı. İlk ihalenin yapıldığı günden bu yana da bu proje ile ilgili olarak tartışmalar devam ediyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da projenin iptali yönünde kamuoyu yaratmak için “Kanal mı İstanbul mu?” adlı bir kampanya başlatarak projeye neden karşı çıktığını detaylarıyla anlatmış ve ciddi bir kamuoyu yaratmıştı. |