Anasayfa Çevre Sanayi ilçesi Aliağa’nın hava ölçüm verileri gizleniyor

Sanayi ilçesi Aliağa’nın hava ölçüm verileri gizleniyor

, admin

SERCAN ENGEREK – İzmir

Petrol rafinerisi ile termik santrallerin bulunduğu Aliağa’da hava kalitesi ölçüm verileri yıllardır açıklanmıyor. Veriler limit değerlerin üzerinde olduğu için paylaşılmadığı görüşünde olan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa “Aliağa’daki kanser ölümleri Türkiye ortalamasının üzerinde.” dedi. Anayasa Mahkemesi (AYM) ise ilçede yargı kararına rağmen faaliyetine devam eden İzdemir’e ait kömür yakıtlı enerji santrali için kararını hâlâ açıklamadı. Yurttaşların AYM’ye başvuru dosyasını hazırlayan Çevre Avukatı Arif Ali Cangı, ölçüm verilerinin paylaşılmamasına ilişkin “Aliağa’da neyi gizliyorsunuz?” diye sordu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir’in sanayi bölgesi Aliağa ve çevresindeki Hava Kalitesi Ölçüm İstasyonlarının verilerini beş yıldır paylaşmıyor. En son, ilçenin değişik noktalarında Temiz Hava Hakkı Platformu’nun gerçekleştirdiği parçacık madde ölçümlerine göre ilçedeki hava kirliliği seviyesi Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) sınır kabul ettiği en yüksek değerden üç kat fazla çıktı.

Hava kirliliğinde bölgedeki sanayi kuruluşlarının ortak etkisine dikkat çeken Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa “Verileri açıklanmayan ölçüm istasyonları hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerde bulunuyor. Ölçüm sonuçları da muhtemelen limit değerlerin çok üstünde. Resmî verilerin bu yüzden paylaşılmadığını düşünüyorum. Sürece yönetsel açıdan baktığımızda ise Anayasa’da yer alan sağlık ve çevre haklarının, demokrasilerde var olan şeffaflık ilkesinin ihlal edildiği açık.” dedi.

Resmî kayıtlara göre 101 bin 242 kişinin yaşadığı Aliağa, 1960’lı yıllarda PETKİM’in kurulmasıyla sanayileşmeye başladı. Uzun yıllar “balıkçı kasabası” olarak anılan ve geçimin tarımcılıkla sağlandığı Aliağa’da, yıllar içinde tarım işçileri de sanayi işçisi hâline geldi. Göç almaya başlayan Aliağa’da halk, bir yandan sanayi kuruluşlarında güvencesiz koşullarda çalışmaya mecbur kalırken, diğer yandan hava kirliliği nedeniyle sağlık sorunları yaşamaya başladı.

Bir rafinerideki arızanın sonuçları İzmir’e kadar ulaştı

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulunun Aliağa Bölgesi Değerlendirme Raporuna göre, Aliağa’da petrokimya ve gemi söküm tesisleri, demir-çelik fabrikaları, termik santraller, hurda metal işleyen haddehaneler olmak üzere küçük büyük 2 bin 900 adet sanayi tesisi bulunuyor. Geçen yılın mayıs ayında Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi’ne (SOCAR) ait (PETKİM) petrol rafinerisinde yaşanan bir arıza nedeniyle ilçenin üzerini kaplayan duman sisi İzmir merkezine kadar ulaştı.

Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Yürütme Kurulu Üyesi ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, bölgedeki sanayi tesislerinin hava kirliliğinde kümülatif etki yarattığını söylüyor. Hava kirliliğinin Aliağa’nın yıllardır en temel sorunu olduğunu vurgulayan Karababa, “Hava kirliliği bilindiği gibi DSÖ tarafından 2013 yılında ‘Grup-1 kanser nedeni’ olarak kabul edildi. Sağlık Bakanlığı tarafından toplumla paylaşılmadığı için istatistiksel değerlendirme yapma olanağımız yok, ancak faaliyette olan sanayi tesislerinin emisyonları üzerinden değerlendirme yapabiliyoruz: Aliağa’daki kanser ölümleri Türkiye ortalamasının üzerinde.” diyor.

Parçacık madde ne kadar küçük ise risk o kadar büyük

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) 2020’de yayımladığı Kara Rapor‘a göre, 2019 yılında 30 ilde yaşayan yaklaşık 18 milyon kişinin yıl boyunca soluduğu havada partikül madde (PM-10) ölçümüne ilişkin yeterli veri bulunmuyor. İzmir’de PM-10 ölçümü yapılan istasyonlarda ise ortalama değerler 20 mikrogram metreküp olan DSÖ sınır değerinin üzerinde. Bayraklı, Bornova ve Güzelyalı’daki istasyon değerleri 40 mikrogram metreküp olan ulusal mevzuat limitini aşıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sitesinde PM-10 ve çapı 10 mikrometreden küçük diğer tanecikler “akciğerlere ulaşarak iltihaplanmaya ya da insanları çok olumsuz etkileyecek kalp ve akciğer hastalıklarına neden olabilir” diye tanımlanıyor.

THHP, 2016 yılında Aliağa’nın farklı yerlerinde yapılan ölçüm sonucuna göre PM-2,5 düzeyinin metreküpte 26,2 mikrogram seviyesinde çıktığını açıkladı. THHP bu seviyenin DSÖ’nün sınır kabul ettiği en yüksek düzeyden üç kat fazla olduğuna dikkat çekti. Hava kirleticilerin içinde partikül maddenin sağlık riski açısından özel öneme sahip olduğunu belirten Karababa şu bilgiyi veriyor:

“Tanecik boyutu ne kadar küçülürse akciğerlerimizin en uç noktası olan alveollere ulaşma olasılığı o denli artar. Bu bağlamda 2,5 mikron ve daha küçük çaptaki tanecikler hava kirliliğinin sağlık etkileri değerlendirmesinde ayrıcalıklı yere sahiptir. Bu ayrıcalık, taneciklerin boyutlarının küçüklüğüne paralel olarak, alveollerin çevresinde yer alan kılcal damarlara geçip tüm vücuda dağılarak sağlık sorunlarına yol açması anlamına gelir”.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Karababa, Aliağa’da havaya yayılan başlıca zararlı kimyasalları kükürt ve azot oksit, karbon monoksit, karbondioksit diye sınıflandırıyor. Bölgede başta akciğer kanseri olmak üzere farklı sistem ve organ kanserleri, astım, bronşit, bronşiolit, zatürre, anemi gibi hastalıkların görülme olasılığının çok yüksek olduğunu vurguluyor.

Kaynak: Kara Rapor 2020, Temiz Hava Hakkı Platformu

Gemi sökümünden, hurda atıklardan yayılan tehlike

Aliağa’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığından yetki belgesi ve izni olan 26 gemi söküm tesisi bulunuyor. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulunun açıklamasına göre Nemrut Körfezi’nde yaklaşık 380 bin metrekare arazi üzerinde yılda en az 900 bin ton hurda gemi sökülüyor. Parçalanan gemiler ise demir-çelik fabrikalarında işleniyor. Karababa, gemilerden sağlanan hurdaların demir-çelik fabrikalarındaki elektrikli ark ocaklarında yüksek elektrikle eritilmesi sürecinin hem hava kirliliğini artırdığını hem de toprağa ve suya zarar verdiğini anlatıyor.

“Hurdaların eritilmesi sonucu oluşan cüruf, Foça ilçesine yakın Ilıpınar-Gölyüzü mevkiinde orman ve tarım arazilerinin arasındaki bir alanda depolanmaktadır ki, miktar olarak 15 milyon ton civarında atıktan bahsediyoruz.” diyen Prof. Dr. Karababa açtıkları davayı hatırlatıyor. Bilirkişiler tarafından alandan alınan atık örneklerinin Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) laboratuvarlarında yapılan analizinde “ekotoksikolojik atık” olarak belirlendiğini not düşüyor. Ekotoksikolojik atıklarla ilgili ise TÜBİTAK raporundaki şu tespite atıfta bulunuyor: “Atıkların içeriğinde bulunan toksik kimyasallar yağışlarla çözünerek toprak ve su kirliliğine neden olabilir”.

İşçiler birinci grup kanser nedeni asbest riski altında

Son olarak, Fransa ve Brezilya donanmasında kullanıldıktan sonra 2018 yılında hurdaya ayrılan NAe Sao Paulo adlı uçak gemisinin Aliağa’da sökülmek üzere SÖK Denizcilik tarafından alındığı öğrenildi. Şirketin gemiyi Aliağa gemi söküm tesislerine getirmek üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığına başvurduğu iddia edilirken, 600 ton asbest barındırdığı iddia edilen gemiyle ilgili bakanlıktan resmî bir açıklama yapılmadı.

31 Aralık 2010 tarihinde kullanımı yasaklanan asbestin birinci grup kanser nedeni olduğunu söyleyen Karababa, asbest açısından gemi söküm tesislerinde çalışan işçilerin öncelikli olarak risk altında bulunduğunu belirtiyor. Asbestin yol açtığı hastalıkların solunumla lifler hâlinde vücuda girdikten yaklaşık 20 yıl sonra başladığına dikkat çeken Karababa şöyle devam ediyor:

“Ülkemizdeki gemi sökümü tesislerinde gemiler karaya oturtularak parçalanmakta ve böylece gemilerden kaynaklanan tüm atıkların, toksik kimyasalların çevreye ve özellikle denize yayıldığı bilinmektedir. Olması gereken ise bu işlemin kapalı havuzlarda yapılmasıdır. Her ne kadar gemi söküm tesislerine yönelik değerlendirmelerde, NAe Sao Paulo’nun söküleceği tesisin AB standartlarında olduğu ifade edilse de konunun uzmanları bunun gerçeği yansıtmadığını belirtmektedir. Ayrıca Aliağa’da gemi söküm tesisleri olmasa, birincisi gelen hurdaları işleyen demir-çelik fabrikalarına da gerek kalmayacak, ikincisi ekotoksikolojik atık olan cüruf üretimi duracak, üçüncüsü üretilen demir-çeliği işleyen tesisler olmayacaktır. Hava kirliliğinde de ciddi oranda azalma olacaktır. Bu zincirleme reaksiyon sonucunda çevre kirliliğinde önemli azalma yaşanacaktır”.

Aliağa’ya ilişkin “Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı” ölçüm verileri ile Sağlık Bakanlığının “Ulusal Kanser Kayıt Sistemi” verilerinin kamuoyu ile paylaşılmaması ne anlama geliyor? Prof. Dr. Karababa, her iki veri setinin bir araya getirilip çevre kirliliği ile sağlık sonuçları ilişkilendirilerek daha etkin bir ekoloji mücadelesi ve hukuksal mücadele yürütülebileceği görüşünde.

Bakanlık verileri açıklamayarak suç işliyor

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı’nda Ege Bölgesi modülü altında İzmir iline ait Çiğli, Karşıyaka, Bayraklı, Bornova, Konak-Alsancak, Konak-Güzelyalı, Buca-Şirinyer, Gaziemir ve Seferihisar’da olmak üzere dokuz adet hava kalitesi ölçüm istasyonu bulunuyor. Ancak bu istasyonların sadece yedisinden günlük veri alınabiliyor. Ağır sanayi tesislerinin faaliyette olduğu Aliağa, Menemen, Yeni Foça ve Bozköy bölgelerindeki istasyonlar ise sistemde görünmüyor.

Çevre Avukatı Arif Ali Cangı, hava kalitesi ölçüm değerlerinin açıklanmamasını “bilgi edinme hakkının açık ihlali” olarak yorumluyor. “Aliağa’da neyi gizliyorsunuz?” diye soran Cangı şunları dile getiriyor:

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Aliağa’da hava ölçüm verilerini açıklamayarak suç işliyor. Bakanlık Anayasanın 56. maddesi ile güvence altına alınan sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkını yok sayıyor. Çevre sağlığını koruma ve çevre kirliliğini önleme ödevini yerine getirmiyor. Çevre hakkı, öncelikle bilgi edinme hakkını zorunlu kılar. Ardından karar süreçlerine katılım ve adalete erişim hakkını içerir. Bu haklardan bir tanesi dahi sağlanamaz ise çevre hakkından söz edilemez”.

Sorulara yanıt verilmiyor, denetim yok

TBMM Çevre Komisyonu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü ve İzmir Milletvekili Murat Bakan, 2019 yılında bir soru önergesiyle istasyonların neden aktif edilmediğini ve verilerin neden paylaşılmadığını sordu. Çevre Bakanı Murat Kurum tarafından yanıtlanan soru önergesinde “Ege Temiz Hava Merkezi kapsamında kurulan 14 adet istasyon, yazılımı tamamlandıktan sonra ulusal ağa bağlanacaktır.” denildi.

Geçen Nisan ayında bir soru önergesi daha veren Bakan, 2016 yılının haziran ayından beri Aliağa, Menemen, Yeni Foça ve Bozköy bölgelerindeki hava ölçüm istasyonlarının verilerine neden hâlâ ulaşılamadığını sordu. Geçmiş dönemde, sanayi tesislerinde çalışan işçilerin sağlığı konusunda da soru önergesi verdiğini dile getiren Bakan, “Eskiden en azından sorduğumuz sorulara cevap alabiliyorduk. Şimdi bakanların önergelerimize verdiği yanıtlar, sorulara yanıt olmaktan çok uzak. Hemen hemen hepsi mevzuat bilgisinin paylaşıldığı bilgi metinleri şeklinde karşımıza geliyor.” diye tepki gösteriyor. Hava kirliliğini ise denetim eksikliğine bağlıyor. Çevre Komisyonu Sözcüsü ve Milletvekili Bakan şöyle konuşuyor:

“2016 yılında iki tesise ÇED Yönetmeliği, 2017’de iki tesise su ve toprak kirliliği, 2018 yılında dört tesise atık ve su, 2019’da bir tesise hava, 2020 yılında iki tesise atık konusunda idarî para cezası uygulanmış. Bu veriler denetimlerin yeterli olmadığını gösteriyor. Çünkü Aliağa’daki kirlilik, özellikle hava kirliliği, dönemsel olarak İzmir’de de çıplak gözle görülebilen bir kirlilik. Aliağa bölgesinde yaşayan insanların yakalandığı hastalıklar da bunun göstergesi. Bir an önce ölçümlerle durum tespiti yapılmalı ve elde edilen veriler şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalı”.

Yargı kararlarına rağmen santral faaliyete devam ediyor

Aliağa’da hammaddesi ithal kömür ve doğalgaz olan ENKA, HABAŞ, PETKİM, EÜAŞ, Çakmaktepe, İzdemir şirketlerine ait çok sayıda termik santral bulunuyor. Kolin Holding’in lisans aldığı bir doğalgaz santral projesi ise ÇED sürecinde. Aliağa ile Foça sınırındaki Horozgediği Köyü’nde bulunan İzmir Demir Çelik Sanayi A.Ş’ye ait İzdemir Enerji Santrali’nin ikinci ünitesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının üç kez verdiği “ÇED olumlu” raporlarını idare mahkemesinin iptal etmesine rağmen çalışmaya devam ediyor.

İthal kömür yakan santralin faaliyeti durdurulmadığı için 43 yurttaş ile EGEÇEP, 2019 yılında Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Dava dosyasını hazırlayan Avukat Arif Ali Cangı, “Yaşam için direnenler, sağlıklı bir çevrede yaşayabilmek için açtığı davaları defalarca kazandı. Gelin görün ki, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı şirketlerle el ele verip ne mahkeme kararı dinliyor ne de çevre hakkı.” diyor. Aliağa’da bir an önce önlem alınması gerektiğini dile getiren Cangı şu uyarıyı yapıyor:

“Öncelikle bölgede hiçbir yeni tesise izin verilmemeli. Vazgeçilemeyecek olanlar haricindeki tesisler derhâl kapatılmalı. Kalan tesislerin ise kirliliğe yol açmayacak şekilde her türlü önlemi alması sağlanmalı. Bütün bunların uzmanlardan ve bağımsız katılımcılardan oluşacak çalışma grupları ile tespit ve değerlendirmeleri yapılmalı. Daha fazla gecikilirse kitlesel ölümlerin yaşanması ve bölgemizin yaşanmaz hâle gelme riski büyük”.

İşçiler ölüyor

Aliağa Çevre Platformu’ndan Özgül Çağlar ise Angola açıklarında uzun yıllar ham petrol işleyen, radyoaktif atık ve asbest barındıran “Kuito” adlı geminin Aliağa’ya getiriliş hikâyesini anlatıyor. Gemi Aliağa’ya getirilip parçalandıktan altı ay sonra mahkemeden “sökümü tehlikeli” kararı çıktığını hatırlatıyor. Çağlar “Ağır sanayi tesisleri bulunmasına rağmen ilçede ne onkoloji ne de meslek hastalıkları hastanesi var. Aliağa’da işçiler sürekli hayatını kaybediyor. Astım hastalığı oranı burada çok yüksek. Akciğer zarı kanserinde artış var.” diyor.  

0 yorum
2

Yorum Yapın