Anasayfa Editörün Seçtikleri Öğrenciye Ne Yurt Ne de Söz Hakkı Var

Öğrenciye Ne Yurt Ne de Söz Hakkı Var

, admin

CEREN BALA TEKE – Ankara

Öğrenciler ekonomik krizin pençesinde üniversite eğitimlerine başlamak ve eğitimlerini tamamlamak için barınma arayışında. 2022 yılı itibarıyla Türkiye’de KYK yurt fiyatları 230 – 390 TL arasında değişirken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde 500 TL olarak belirlendi.  Öğrenciler, yurda yerleşemeyip ev kiralamak istediğinde ise yüksek kira fiyatlarıyla karşılaşıyor. CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in paylaştığı 81 ilin kiralık konut haritasına göre, Türkiye’de ortalama kira ücreti 4 bin 582 TL’ye yükseldi. Endexa verilerine göre; Mayıs 2022 sonu itibarıyla son bir yıl içerisinde kiralık konutların kiraları yüzde 152.54 artış gösterdi. 

2022 yılı için asgari ücret ise net 4 bin 253 lira 40 kuruş olarak belirlendi. Buna göre öğrenciler asgari ücretle çalışıyor olsa dahi kiranın tamamını karşılayamıyor. Öte yandan, verilen KYK burs ve kredileri de yetersiz kalıyor. Güncel olarak verilen burs ve kredi miktarı, lisans öğrencilerinde 850 lira, yüksek lisans öğrencilerinde 1700 lira, doktora öğrencilerinde 2550 lira. 

Barınma hakkı için örgütlenen üniversiteliler ise çeşitli suçlamalarla gözaltına alınıp haklarında dava açıldı. Avukat Hazal Aydın’a göre öğrenciler sistemli bir biçimde gözaltı ve davalarla sindirilmeye çalışılıyor. 

Üniversitelerin açılmasıyla devlet yurdunda yer bulamayan ya da ev, özel yurt ve apartların kiralarının yüksekliğinden şikayetçi olan öğrenciler, yaklaşık 1 yıldır  “Barınamıyoruz”, “Yurtsuzlar” gibi isimler altında Türkiye’nin birçok şehrinde bazı geceleri banklarda ve parklarda geçirdi. 

İstanbul’da başlayan eylemin boyutu Ankara, İzmir, Kocaeli ve Gümüşhane gibi çeşitli kentlerdeki öğrencilerin de katılımıyla büyüdü.

Birçok kentte parklarda sabahlayan öğrenciler, polis engeliyle karşılaştı ve gözaltına alındı. 

Örneğin 28 Eylül 2021’de İzmir’de Karşıyaka Muammer Aksoy Parkı’nda sabaha karşı 7 öğrenci gözaltına alındı. 

Gözaltına alınan öğrencilere “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na Muhalefet” suçundan işlem yapıldı.

Dava detaylarını ve süreci Avukat Hazal Aydın ile konuştuk. 

Eylemlerin suç teşkil etmediğini ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu vurgulayan Aslan, “Anayasanın 34. maddesine göre herkesin önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip. Eylemleri suç kapsamına girmiyor. Anayasada güvence altına alınan bir hak. Ayrıca 2911 sayılı kanunun 3. Maddesinin ‘Herkes, önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir’ hükmüne yer verilmiştir” dedi. 

Aynı suç için önce takipsizlik, sonra iddianame 

“Bu kadar sarih bir hukuksuzluk Türkiye yargısı için bile fazla diyebilirim” diyen Aslan, sözlerine şu şekilde devam etti:

“Savcı Burak Duyar, 33 öğrenci hakkında Anayasa Madde 34’te yer alan haklarını kullandıklarını ve suç işlemediklerini belirterek 10.01.2022 tarihinde “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet Suçu” oluşmadığını gerekçe göstererek kovuşturmaya yer olmadığı kararı veriyor. Aynı savcı yalnızca bir gün sonra 12.01.2022 tarihinde tekrar iddianame düzenleyerek takipsizlik verdiği “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanuna Muhalefet Suçu” yönünden cezalandırılmalarını istiyor. Kararı kişilere tebliğ etmeden ve itiraz süreçlerini beklemeden tekrar aynı suç için iddianame düzenlendiğini biz de ilk kez görüyoruz açıkçası.”

“Eylemlerin doğası gereği iktidarı rahatsız edici olması gerekir”

Demokrasinin temelinin çoğulculuk ve ifade özgürlüğü olduğunun altını çizen Aslan, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yerleşik içtihadı uyarınca çoğulculuk ve ifade özgürlüğü olmadan demokrasi olamaz. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünün sadece zararsız ve ilgilenmeye değmez düşünceler için değil aleyhte olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haber ve düşüncelere de uygulanacağı açıktır. Anayasa Mahkemesi de yerleşik kararlarında bu hususa uygun olarak temel hak ve özgürlüklerin istisnai olarak ve ancak özüne dokunamamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabileceğini söylemektedir. Bu bağlamda düşündüğümüzde bu eylemlerin doğası gereği iktidarı rahatsız edici ve itiraz içeren eylemler olması gerekir. Haliyle bu eylemlerin yasaklanması hem AİHS hem AİHM’e göre hem de Anayasa Mahkemesince çizilen ifade özgürlüğü sınırlarının ihlali anlamına gelir” şeklinde konuştu. 

Gözaltıların gece yapılmasının bilinçli olduğunun ve öğrencilerin avukatlara erişiminin engellenmesi kapsamında planlandığının altını çizen Aslan, “Tüm gün orada olan öğrencilere gece gözaltı işlemi yaparak avukata erişim hakkını zorlaştırdılar. Adeta öğrencileri rahat rahat darp ederek gözaltına almak ve bunun yankı uyandırmaması için gece yapıldı. Buna benzer örnekler Türkiye’de çokça yaşanıyor. Uzun süreli nöbet tarzı protesto biçimlerinde gece saatlerinde avukatların, hukuk derneklerinin, baronun ve sivil toplum örgütlerinin hızlı bir şekilde alana gelmesi ve haberdar olması zorlaşacağından polis bir gözaltı işlemi yapacaksa eğer gece olmasını bekliyor. Polis eğer toplanmanın yasadışı olduğu kanaatindeyse anında müdahale etmesi, 3 kez ikazda bulunması ve koridor açarak dağılmalarını istemesi gerekiyor. Bu aşamalara rağmen dağılma gerçekleşmezse kademeli olarak zor kullanabilir. Tüm gün orada bekleyen öğrencileri gece darp ederek gözaltı işlemi yapmayı ‘iyi niyetli’ okuma imkânımız yok” dedi. 

“Devlet işkence suçu işleyeni değil mağdurunu yargılıyor”

7 öğrenci için ayrıca “kamu malına zarar vermek” suçundan da dava açıldı. 

Konuya ilişkin olarak Avukat Aslan, “Kamu malına zarar verme genellikle işkence ile gözaltı işlemi yapan polislerin iddiası oluyor. Bir nevi kendilerini korumak için bu tarz gözaltı işlemlerinden sonra polise mukavemet, kamu malına zarar verme gibi suç duyurularında bulunuyorlar. Müvekkillerimizin maruz kaldığı işkence suçları hiçbir şekilde soruşturulmaz ve takipsizliklerle sonuçlanırken polislerin suç duyuruları çok hızlı soruşturularak müvekkillerimiz hakkında davalar açılıyor, ceza alıyorlar. Devlet işkence suçu işleyeni değil mağdurunu yargılıyor. Bu maalesef hep yaşadığımız bir durum” dedi. 

“Müvekkillerimize çok yoğun işkence yapıldığını görüyorduk”

Gözaltındaki öğrencilere polis tarafından şiddet uygulandığını ve şiddeti engellemek istediklerini fakat kendilerinin de darp edildiğini belirten Aslan, “Müvekkillerimize çok yoğun işkence yapıldığını görüyorduk ve polis geçmemize izin vermiyordu. Biz de barikatı aşarak müvekkillerimizi görmeye çalışırken polis, biz avukatlara ve ailelere müdahale etti. Bir avukat arkadaşımızın tırmalayarak gömleğini yırttı. Avukat Erdoğan Akdoğdu ve ben darp edildik. İzmir Barosu Başkanı Av. Özkan Yücel de aynı şekilde polis şiddetine maruz kaldı” şeklinde konuştu. 

Eylemlerde gözaltına alınan ve dava süreci devam eden Baran Şengül ile de konuştuk. Şengül, neden eylemde olduklarını ve yaşadıklarını anlattı. 

Adil ve insancıl şartlarda barınma isteğiyle eylemde olduklarını vurgulayan Şengül, “Eylemlerin yaşandığı dönem ve öncesinde İzmir’de ailemizin bir dünya borca girerek aldığı evde kardeşimle yaşıyordum. Bizi bankalara on binlerce lira borçlanarak ev almaya iten şey o dönemde yaşanan kira artışlarıydı. Yıllarca sürekli artacak kiralar ödemek yerine belli bir süre borçlanıp ev almak daha mantıklı geldi. Kimilerince lüks bir hayat sayılacak bu durum aslında bir borçlanma hikâyesiydi. Hem bu sebeple hem de o esnada uzak bir şehirden İzmir’de üniversite kazanan genç bir akrabamızın ev bulmada yaşadığı fahiş kiralar, öğrencilere ev kiralamama gibi durumlara tanıklık ederek herkes için daha adil barınma imkânları sağlanması için taleplerimi dile getirmek istedim ve eylemlere katıldım” dedi. 

Gençler, eğitim hakkından vazgeçmek zorunda bırakılıyor 

“Eylemlerin ve barınma hakkının anayasaya yaslanan meşru bir hak talebi olduğunun altını çizmekte fayda var” diyen Şengül, eylemlere katılan gençlerle ilgili en can alıcı noktanın kalacak yer bulamadıkları için eğitimlerinden vazgeçmeleri olduğunu söyledi.

Şengül, konuya ilişkin olarak “Barınma hakkına erişemeyen gençlerle ilgili bence en yakıcı tespit kalacak yer bulamadığı için üniversiteye gidemeyecek olanlarla ilgiliydi. Taşradaki şehirlerden İzmir Barınamıyoruz hesaplarına, İzmir’de üniversite kazandığını ama kalacak yer bulamadığı için gelemediklerini söyleyen öğrenciler olmuş. Bu grup için kaygılandırıcı nokta, kalacak yer bulamamaları durumunda eğitim hakkından da mahrum kalınması” ifadelerini kullandı. 

“Meydanlarda buluşmak, basın açıklaması yapmak gibi her türlü demokratik eylemin baskılandığı, polis müdahalesine maruz kaldığı bir dönemde parklarda yatıp uyuyarak taleplerimizi dile getirmek bence çok ikna ediciydi. Yine de gözaltına alındık” diyen Baran Şengül, barınma taleplerinin de karşılanmadığına dikkat çekti. 

“Önümü göremiyorum”

Ankara’ya taşındığını ve kendisinin şu anda bir işçi emeklisiyle birlikte yaşadığını belirten Şengül, barınma sorununun artık sadece öğrencileri ilgilendirmediğinin, tüm toplumu etkilediğinin altını çizdi. 

Artık maaşlı bir çalışan olmasına rağmen geleceğine umutla bakamadığını dile getiren Baran Şengül, “Eylemlerin olduğu dönemde uzaktan çalışıyordum, daha sonra sözde normalleşmeyle beraber ofisler açılınca ofisimizin olduğu Ankara’ya genç bir çalışan olarak geldim. Son 2 yıldır kesintisiz olarak çalışıyorum fakat proje bazlı işlerde çalıştığım için önümü göremiyorum. Ev kiralarının çok arttığı bu dönemde maaşlı çalışan olmama rağmen kendi başıma eve çıkmam mümkün olmadı. Şu anda Ankara’da giderek pahalılaşan hayat yüzünden yaşadığı evi ve ev giderlerini bir başkasıyla paylaşmak durumunda kalan bir işçi emeklisiyle beraber yaşıyorum. Artan fiyatlar evdeki en büyük gündemimiz. Gerekli desteği bulmayı bir kenara bırakıyorum. Ülkede olan biten her zorluk karşısında hizmet sunmakla yükümlü kurumların bizi boyumuzdan çok daha büyük sorunlarla baş başa bıraktığını görüyoruz” şeklinde konuştu. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu eylemler konusunda, İstanbul Darülaceze Yurt ve Kültürel Tesis Açılışı ve Darülaceze Sosyal Hizmet Şehri Tanıtım Töreni’nde yaptığı konuşmada “Yalan söylüyorsunuz. Hayatınız yalan. Bizim yurtlarımız ortada ve bütün bu yurtlarla birlikte kapasite ortada” ifadelerini kullanmıştı. 
Konuya ilişkin olarak Sosyal Demokrasi Vakfı Gençlik örgütlenmesi (SODEV Genç), “Yükseköğrenimde Yurt Sorunu” (2021) başlıklı raporu yayınladı. Rapora göre; 2019-2020 öğretim yılında 3 milyon 740 bin 332 olan öğrenci sayısı 60 bin 962 yeni öğrenciyle %1,62 artarak 2020-2021 öğretim yılında 3 milyon 801 bin 294’e yükseldi. 703 bin 175 yurt kapasitesi ise 17 bin 341 ile % 2,47 azalarak 685 bin 834’e düştü. 
2013-2021 Dönemi Üniversite Öğrenci Sayısı ve Genel Yurt Kapasitesi Değişimi Grafiği.
Kaynak: SODEV Yükseköğrenimde Yurt Sorunu Raporu.

Kapak fotoğrafı Barınamıyoruz Hareketi Twitter hesabından alınmıştır.

0 yorum
1

Yorum Yapın