METİN YOKSU – Batman
Türkiye’de buğday ve arpadan sonra en çok üretilen ürünlerden biri de mısır. Diyarbakır, Urfa ve Batman’da da son yıllarda göreli olarak yüksek verimi ve talep fazlalığı nedeniyle mısır üretiminde artış yaşanıyor. Oysa bir yandan ürün çeşitliliği azalırken uzmanlara göre bu ürünün toprağa ve suya zararları da gözle görülür boyutlara ulaştı. Ziraat mühendisleri ve çevreciler bu sorunun aşılabilmesi için ürün çeşitliliğinin artırılmasının ve çiftçilere verilecek uzun vadeli eğitimlerin önemine dikkat çekiyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de buğday ve arpadan sonra üretimi en çok yapılan tarım ürünleri arasında mısır bulunuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Ocak 2021’de yayımladığı Tarım Ürünleri Piyasa Raporu’nda yer alan verilere göre Türkiye’de 6 milyon 4 yüz bin dekar mısır üretimi yapılıyor. Doğu Akdeniz’in ardından Mezopotamya Ovası’nda da mısır ekiminde artış var. Urfa’daki toplam ekimin yüzde 5,9’u, Mardin’de yüzde 7’si, Diyarbakır’da yüzde 3,4’lük payı mısır üretimine ayrılmış durumda. Diyarbakır’ın Bismil ile Silvan ovalarında ve Batman ovasında bulunan tarım arazilerinde ise, bu yıl yaklaşık iki yüz kırk bin dekarlık alanda mısır ekimi gerçekleşti. Ziraat mühendisleri ve çevreciler ise giderek artan mısır ekimine temkinli yaklaşıyor.
Ürün Çeşitliliğinde Daralma
Diyarbakır Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Abdussamed Ucaman, mısırın adaptasyon sorunu yaşamadığı için dünya genelinde üretiminde artış olduğuna dikkat çekti. Bölgede en çok Mardin, Urfa’nın ardından Diyarbakır ve Batman’da mısır üretiminin yapıldığını söyleyen Ucaman, genel anlamda topraktan geçinen çiftçilerin buğday, arpa ve mercimekte istedikleri verimi ve satışta istenilen fiyatı bulamayınca mısırı tercih ettiklerini vurguladı. Mezopotamya Ovası’nda geçmişte ürün çeşitliliğinin hayli yüksek olduğunu vurgulayan Ucaman son dönemde çeşitliliğin azaldığını belirtti ve “Geçmişte buğday, arpa, mısır, darı, pirinç, nohut, mercimek, burçak, pamuk ve susam, çörek otu, keneotu, yulaf, ayçiçeği, çavdar vb ürünler yetiştiriliyordu. Bugün ise sadece arpa, buğday, mısır, pamuk, mercimek ve az da olsa nohut yetiştirilmektedir. Tarımsal politikalar ve bazı ürünlere tarımsal teşvik verilmemesi dolayısıyla ürün çeşitliliğinde daralma yaşanmıştır” diye konuştu.
“Doğal yollar öncelik olmalı”
Mısırın zararlarına da değinen Ucaman mısır tarımı yapılan bölgelerde, gittikçe artan oranda fusarium ve pythium gibi bitki hastalıkları ile bozkurt, mısır kurdu, mısır koçan kurdu ve karadrina gibi zararlıların ortaya çıktığını belirtti. Sağlıklı üretim için hastalık ve zararlılara karşı dayanıklı çeşit kullanılması gerektiğine işaret eden Ucaman, çözüm önerilerini şöyle sıraladı: “Kültürel önlemler ve ekim nöbeti uygulanmalıdır. Mısır üretiminde zararlı durumunda olan mısır kurdu mücadelesinde tarım ilaçlarına alternatif olarak başlatılan Trichogramma evanescens ve Bracon hebetor gibi biyolojik mücadele uygulamaları geliştirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Aşırı azotlu gübre kullanımı sonucunda topraklarda tuzlulaşma sorunu yaşanmaması için toprak ve yaprak analizleri yaygınlaştırılmalı, doğru zamanda ve yeteri miktarda gübreleme yapılmalıdır. Toprak verimliliği için genel anlamda doğal yollar dediğimiz kültürel işlemlerin yapılması birinci önceliğimiz olmalıdır. Diğer yandan sulama yöntemlerinin doğru değerlendirilmesi lazım. Gübreleme konusunda daha temkinli hareket etmek gerekmektedir. Örneğin nohut ve mercimek ekilen alanlarda kök sistemi ile simbiyotik yaşayan azot bakterileri bir sonraki ekim için toprağa azot bağlamakta. Ayrıca tahıl ürünlerinin saplarının anız yakmadan toprak içinde parçalanmasının yine hem toprağın agregasına faydası var. Ayrıca toprağın oksijen oranını dengelemekte ve mineral bakımdan toprağı beslemektedir”.
“Vahşi sulama yerine damla sulama yapılmalı”
Batman Çevre Gönüllüleri Derneği Başkanı Hasan Argünağa da mısırın bölgedeki üretiminde “vahşi sulama”, yani kontrolsüz ve ölçüm yapılmadan sulama yönteminin kullanıldığına dikkat çekti. Mısır üretiminde vahşi sulama yönteminin ciddi sorunlara yol açtığını belirten Argünağa, “Mısır eken çiftçi kısa dönemde yüksek kâr elde etmek için buna yöneldi. Vahşi sulama yaparak hem yeterli verim elde edemiyor hem de insanlar ve canlılar için tahribat yaratıyor. Bismil, Silvan ve Batman Ovası’nda gözlemlerimize dayanarak yaptığımız araştırmalarda son yıllarda mısır üretiminde artış gördük. Burada vahşi sulama yöntemi çok yaygın. Olması gereken damlama sistemidir. Bunun yanı sıra lağım suları ile sulamalar yapılmaktadır. Bu sular arıtılmadan Batman Çayı, Dicle Nehri’ne ve daha da önemlisi artık durgun su haline gelen ve Hasankeyf’i sular altında bırakan Ilısu Barajı’na dökülmektedir. Yani devasa bir foseptik çukura zararlı sular karışmaktır. Bu hem insan sağlığına hem de doğal yaşama zarardır. Bir de yeraltı suları artık azalmaktadır. Vahşi sulama yöntemi maalesef yeraltı sularının da azalmasına neden olmuştur. Önceki yıllarda 20 metreden su çıkarken bugün 150 metreye kadar inilmiştir. Bu da bu bölgede obruk tehlikesini gündeme getirmeye başlamıştır” diye konuştu.