Anasayfa Editörün Seçtikleri Bin beş yüz yaşındaki Ayasofya bu yükü taşıyabilir mi? Mimarlar değerlendiriyor

Bin beş yüz yaşındaki Ayasofya bu yükü taşıyabilir mi? Mimarlar değerlendiriyor

, admin

ELİFCAN YÜKSEL – İstanbul

Bugün 1485 yaşında olan Ayasofya’nın 2021 yılının Temmuz ayında, 86 yıl müze olarak değerlendirildikten sonra, cami olarak ibadete açılması, bu önemli yapının korunmasına dair bazı endişeler doğurdu.

İbadete açıldığından bu yana sosyal medyaya yansıdığı kadarıyla, kapısından ısırılarak parçalar koparılan, duvarları soyulan yapının geleceği hakkında tartışmalar sürüyor.

Bayram ziyaretleri, 15 Temmuz mevlit programı, İstanbul’un Fethi Ayasofya özel gösterisi… Etkinlik ve program takvimi yoğun. Fakat bu kadim yapının yaşamını sürdürmesi için sürekli bakıma ve özene ihtiyacı var.

İç mekânda çok sayıda ziyaretçinin bulunması ortama nefesle salınan nem miktarını da arttırır; yoğuşan nem bozulmalara neden olabilir”

Mimar, restorasyon uzmanı ve mimarlık tarihçisi Zeynep Ahunbay, yaşlı anıtların korunmasında onlara zarar verecek etkenlerin denetlenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ahunbay’a göre tahribatların önüne geçebilmek için ziyaretçi kısıtlaması şart: “Çok sayıda ziyaretçinin iç mekâna alınması ve serbestçe dolaşması, hassas yüzeylere dokunması, parça koparması elbette istenmeyen olaylar. Kültür mirasına zarar veren müdahalelerin, kasıtlı tahriplerin önüne geçmek için ziyaretçi sayısının sınırlandırılması ve içeride dolaşan ziyaretçilerin sürekli izlenmesi, gerektiğinde uyarılmaları gerekir. Ayrıca ziyaretçilerin dokunması istenmeyen yüzeylere yanaşmalarını engelleyecek düzenlemeler yapılmalı. İç mekânda çok sayıda ziyaretçinin bulunması ortama nefesle salınan nem miktarını da arttırır; iç mekân yüzeylerinde yoğuşan nem bozulmalara neden olabilir. ” 

“AVM havasında bir iç mekân”

Mimar Ömer Yılmaz Ayasofya’daki yoğun kalabalığın, maneviyat ve tanrıyla baş başa kalmak fikrinden uzak bir anlayışa hizmet ettiğini ve dinin doğru olarak söylediği şeylere ters olduğunu düşünüyor. Yılmaz’a göre yapının cami olması Türkiye’deki güncel din kavramıyla örtüşmüyor: “AVM havasında bir iç mekân, yüzlerce güvenlik görevlisi, yüzlerce, binlerce insan… Bir mabede girdiğinizin farkında olamıyorsunuz ne yazık ki. Ayasofya şu an bir panayır kıvamında. Bunu Gelibolu’daki şehitliklerdeki duruma benzetiyorum. Şehitliklerin durumu Ayasofya ile tamamen aynı. Harala gürele var, kötü bir mimari mevcut, mezarlık havası yok. Ama bir Anzak, İngiliz şehitliğine gittiğinizde mezarlığa geldiğinizi anlıyorsunuz. Kalabalık bir toplumuz ve toplumsal yapıdaki sorunları çözmeden mimarlık, restorasyon ve koruma problemlerini çözemezsiniz”. Mimar Ömer Yılmaz, Ayasofya’daki zeminin önemine dikkat çekiyor. Turkuaz renkli halıyla kapatılan zeminin siyasi bir mesaj içerdiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Ülkenin rengini turkuaza çevirme operasyonunun bir parçası olarak yerdeki halılar da turkuaz. Ama eskiden turkuaz değildi”.

Fotoğraf: Ömer Yılmaz

Ayasofya’nın kendini sunma özgürlüğü kısıtlandı 

Zeynep Ahunbay, Ayasofya gibi dünya mirası anıtların sunumunun onların sahip oldukları değerlerin tüm insanlık tarafından görülmesi, beğenilmesi, anlaşılması açısından önemli olduğunu belirtiyor. Ahunbay, “Atatürk’ün ve döneminin yöneticilerinin kararıyla müze olan Ayasofya’ya gizli kalan değerlerinin araştırılması, tüm tarihi ve sanatsal değerlerinin sergilenmesi şansı tanınmıştı. Şimdi tekrar camiye çevrilen yapının kendini sunma özgürlüğü kısıtlandı. Figürlü mozaiklerinin üzerine açılır kapanır perdeler yerleştirilmiş durumda. Bu perdelerin namaz saatleri dışında da kapalı kalması, ziyaretçilerin figürlü mozaikleri görememesi olumsuz bir değişim. Ayrıca cami kullanımı için döşemenin büyük bir kısmının halı ile kaplanması, mermer döşemenin dalgalı deseninin görülmemesine sebebiyet veriyor. Bu da Ayasofya’nın iç mekânının görsel etkisini olumsuz etkileyerek dokusunun tam olarak algılanmasını engelliyor” diyor.

“Ayasofya benim için polis kordonu demek”

Mimar Ömer Yılmaz da Ayasofya’nın müze olarak korunması fikrini destekliyor. Ayasofya’nın müze olarak kullanıldığı sırada da tahrip edildiğini hatırlatan Yılmaz, yapının yarın tekrar müzeye döndürülmek istendiği takdirde mozaiklerin üzerindeki perdelerin sökülmesi, zemindeki halıların kaldırılması halinde eski haline dönebileceğini belirtiyor. Yılmaz sözlerine şöyle devam ediyor: “Ayasofya’nın ibadete acılmasıyla beraber, Sultanahmet meydanı göçtü. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kötü bir meydan yok. Dünyanın en özel yerlerinden bir tanesi rezil bir hal almış durumda. Bu, her şeyden önce valiliğin aldığı güvenlik önlemlerinden kaynaklanıyor. Sultanahmet Camii, Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası’ndan başlayarak Yerebatan Sarnıcı ve Ayasofya’yı içine alan bir polis kordonu var. Bütün meydana 1-2 noktadan giriş yapılabiliyor. Bu, Ayasofya’nın kapısının yenmesinden çok daha büyük bir tahribattır. Ayasofya benim için polis kordonu demek. Mesela Köln Katedrali’nde bir giriş bir de çıkış kapısı var. Orası da bir ibadethane. İçeride Ayasofya kadar büyük bir kalabalık var. Ancak bina bunu kaldırabiliyor. Ve korunacak her şeyi mimari düzenlemeyle korumuş durumdalar. Bunun nedenlerini düşünmek lazım”.

“Bir kilise ancak zorunlu ihtiyaç halinde cami olarak kullanılabilir”

Mimar Doğan Hasol, Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasının doğru bir tercih olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Yapı ‘bu topraklarda olan şey bizimdir’ anlayışıyla camiye çevrildi. Bir kilisenin cami olarak kullanılması ancak çok zorunlu bir ihtiyaç halinde olabilir. Konu bir intikam konusu haline getirilmemeli. Eski yapılar bize emanettir; onları korumak bizim görevimizdir”.

0 yorum
3

Yorum Yapın