AYÇA ONURALMIŞ – Ankara
TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye devam eden “Sansür Yasası”nı değerlendiren gazeteciler, iktidarın seçim öncesinde aykırı sesleri susturmak ve tüm kesimleri tamamen denetimi altına almak istediğini söylüyor ve ekliyor: “Mesleğimizi yapmaktan vazgeçmeyeceğiz!”
“Dezenformasyonla Mücadele Yasası” olarak bilinen ve “Sansür Yasası” olarak nitelendirilen 40 maddeli “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye devam ediyor.
Teklifin kabul edilen 14. maddesine göre; Basın Kartı Komisyonu’nda gazetecilerden çok İletişim Başkanlığı bürokratları yer alacak. Ankara, İstanbul ve İzmir’de en fazla basın kartı sahibi üyesi olan basın ve meslek örgütleri temsilcilerinin de dahil olacağı komisyon toplam 19 kişiden oluşacak. İletişim Başkanlığı’nı temsil eden üye sayısı 2’den 3’e çıkarıldı; Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki basın-yayın meslek kuruluşlarının sahip ve/veya çalışanları tarafından kurulmuş basın-yayın meslek kuruluşlarından en fazla basın kartı sahibi üyesi bulunan meslek kuruluşu tarafından belirlenecek üye sayısı 1’den 4’e, sürekli basın kartı sahipleri arasından başkanlığın seçeceği üye sayısı 1’den 4’e çıkarıldı. İşçi sendikalarının belirleyeceği üye sayısı 1’den 2’ye, iletişim fakültesi dekanları veya basın kartı sahibi gazeteciler arasından başkanlığın seçeceği üye sayısı da 1’den 3’e çıkarıldı. Ancak önceki komisyonda 9 kişiden 5’ini seçen İletişim Başkanlığı, 19 kişiden 11’ini belirleyerek yine karar çoğunluğunu elinde bulunduracak.
Teklife göre, yerel basılı basın, resmi ilan gelirlerinin yüzde 75’inin kesilmesi ve dolayısıyla kapanmayla karşı karşıya kalacak.
Basın kartı “ahlak esaslarına aykırılık” halinde iptal edilebilecek. Böylece iptaller, Basın İlan Kurumu’nun keyfiliğine bırakılmış oldu. Basın kartı iptal edilen kişi 3 yıl kart alamayacak. 1994 tarihli Basın Ahlak Esasları, temmuz ayında tekrar değiştirilmişti. Esaslara, “Halkı kin veya düşmanlığa tahrik edecek yayın yapılamaz” ilkesi eklenmiş, “terörü özendirecek yayınlar” tanımı genişletilmiş, “din istismarı” yasağının kapsamı da yeniden düzenlenmişti. Değişikliğe ilişkin en büyük tartışma konusu, ahlak esaslarına “aile yapısının korunması”nın eklenmesi ile “milli değerlere aykırı yayın yasağı” oldu. Bu ifadeler muğlak olmaları nedeniyle eleştirilirken, keyfi cezaların yolunu açacağı endişesini beraberinde getirdi.
Teklifin en çok tartışılan 29. maddesinde “halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan” kişiler hakkında 3 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
MİT Düzenlemesi
Teklifte suç kataloğuna “ç) 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 27’nci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında yer alan suçlar” maddesi de ekleniyor.
Bu suçlar, “Milli İstihbarat Teşkilatı’nın görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan ve bunları yok eden kişiye 4 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilir. MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya da bu sahte belgeleri kullananlara üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir” diye tanımlanıyor.
OdaTV’nin Libya’da hayatını kaybeden MİT mensubu haberleri ile gündeme gelen bu suçun maddeye eklenmesiyle erişim engelleme ve içerikten çıkarma kararlarının alınması kolaylaştırıldı.
“Hangi bilgiyi paylaştığınızda kamu barışını bozmuş olacaksınız?”
Avukat Faruk Çayır, düzenlemeyle ilgili olarak “halkı yanıltıcı bilgi” gibi bir suç türüyle gazetecilerin araştırma yapmasının, özel dosyalar hazırlamasının önüne geçileceğini kaydetti. Gazetecilerin halkı yanıltıcı bilgi vermediklerine dair bir savunma yaparken bir taraftan da haber kaynağını açıklamaya zorlanacaklarını dile getiren Çayır, “Gazeteci yanıltıcı bilgi sunmadığını kanıtlamak için bu bilgiyi nerden aldığına dair belge sunmak zorunda kalacak ve aynı zamanda haber kaynağını da açıklamak zorunda kalacak. Dolayısıyla gazeteciliğin temeline kazma vuran bir duruma dönüşecek. Bir yargılama faaliyeti varsa doğal olarak gazeteci kendini savunmak zorunda kalacak, çünkü ceza alacak. Bu yönüyle gazeteciliği çok etkileyecek bir düzenleme olacak” dedi.
Düzenlemenin hem yurttaş haberciliğini hem gazetecilik faaliyetini hem de halkın haber alma hakkını engelleyecek nitelikte olduğunu ifade eden Çayır, “Halkı yanıltıcı bilgi nedir? Hangi bilgiyi paylaştığınızda kamu barışını bozmuş olacaksınız? Alenen yayma ne demek? İçine neyi atsanız dolabilecek tanımlar. Halk arasında endişe, korku, panik yaratmak nedir? Ne yaparsam bu suç meydana gelir? Enflasyon giderek yükseliyor dediğinizde bu endişe, korku, panik yaratmaya girecek mi?” diye sordu.
Ayrıca sosyal medyadaki içeriklerin, karikatürlerin, caps’lerin de engelleneceğini aktaran Çayır, doğrudan iktidarın avucunda olan bir basın yaratılmak istendiği ve seçim süreci yaklaşırken basının susturulamayan kısmını da susturma çabası olduğu görüşünde…
“BİK yasaya karşı çıkan örgütleri ve gazeteler tehdit etti”
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Ankara Şube Başkanı Sibel Hürtaş, “dezenformasyon düzenlemesi” altında getirilen “sansür yasası” teklifinin her yönüyle gazetecilerin üzerinde büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekti. 29. madde ile ağır yaptırımlar gündeme gelirken, son dönemde muhalif basına verdiği ilan kesme cezalarıyla gündeme gelen Basın İlan Kurumu’nun (BİK) da yetkilerinin arttığını belirten Hürtaş, “Basın Ahlak Esasları yazın değiştirildi. Böylece BİK’in, basın yayın kurumlarına yönelik yaptırım alanı genişletildi. Bunun nasıl bir olumsuz tarafının olduğunu sadece bu yaz yaşadıklarımızı düşünürsek anlayabiliriz” dedi.
Yasa teklifi, ağustos ayında gündeme geldiğinde bütün gazeteci örgütleriyle bir araya gelerek, Ankara’da bir eylem düzenlediklerini anımsatan Hürtaş, şöyle devam etti:
“Yasanın tekrar getirildiği ekim ayına kadar geçen bir buçuk aylık sürede BİK boş durmadı, öğrendiğimiz kadarıyla bu sırada yasaya karşı çıkan gazetecilik örgütlerini ve yerel gazeteleri gezerek, tek tek tehdit etti. BİK Genel Müdürü 650 yerel gazete sahibi ile bir araya gelerek, yasaya karşı çıktıkları için ilanlar üzerinden tehditte bulundu. Yine yasaya karşı mücadele eden Gazeteciler Cemiyeti’nin 24 Saat gazetesine 350 bin TL maliyeti olan süreli ilan kesme cezası verildi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne 1 milyon TL ceza verildi. Yasa geçmeden yaşanan bu tablo, yasa geçtikten sonra ne hale geleceğimizin en büyük göstergesi. Yasa geçerse yerel gazeteler kepenk kapatacak, haberciler kaynaklarını açıklamaya zorlanacak, muğlak ölçütlere göre ‘yalan’ olduğu iddia edilen haber sahipleri hapis cezası ile karşı karşıya kalacak, en dikkat çekeni MİT’le ilgili haberleri yapanlara hapis cezası gelecek. TBMM’de teyakkuz halinde, yasa görüşmelerini izliyor ve TBMM’de yaptığımız etkinliklerle sesimizi çıkarıyoruz.”
“İnternet üzerindeki sansür YouTube yayınlarına da yansıyacak”
Youtube üzerinden yayın yapan gazeteci Ünsal Ünlü, Youtube yayınlarının medyada soluk alma borusu gibi çalıştığını söyledi. Youtube’dan 7 yıldır yayın yaptığını anımsatan Ünlü, şöyle konuştu:
“Yeni düzenlemeyle birlikte İnternet üzerindeki sansür bize de yansıyacak. Daha da ağırı, biz Youtube yayınlarını sosyal medya aracılığıyla daha fazla yaydığımız için sosyal medya kuruluşlarına da çok ciddi bir baskı gelecek, kapatma cezası dahil pek çok şey getirilebiliyor. Bu düzenlemeye siyaset bir çözüm bulacak gibi de görünmüyor, muhalefetin de bunun üzerindeki etkisi sadece öngörülen hapis cezasının 3 yıldan 2 yıla düşürülmesi, tutuklamanın tedbir olmaktan çıkarılmasının ötesine geçmiyor. O yüzden bizim açımızdan da çok ciddi bir soruna neden olacağını düşünüyorum.”
“İktidarın propagandasını değil, mesleğimizi yapacağız”
Gazete Karınca muhabiri Esra Tokat’a göre, bu düzenleme AKP iktidarının propagandasını yapmayan, yani gazetecilik yapan basını susturmaya yönelik. “İktidar artık kendi ‘doğrusu’ dışında haber yapan gazeteciyi, paylaşımda bulunan yurttaşı, açıklama yapan siyasi örgütleri ve kurumları tamamen denetimi altına almak ve cezalandırmak istiyor” diyen Tokat, yasanın tamamen geçmesi durumunda önümüzdeki günlerde zaten kısıtlamalarla, suçlamalarla, tutuklamalarla karşılaşan gazetecileri daha da zor günler beklediğini belirtti. Ancak gazetecilerin darbe dönemlerinde dahi kamu yararını gözeten ve iktidarı eleştiren haberler yaptığına işaret eden Tokat, “Bu yasaya ve yasanın getirdiği tüm baskılara rağmen iktidarın propagandasını değil, mesleğimizi yapacağız” dedi.
“Genelge, sokakta ‘güvenlik çemberi’ne evrildi”
Dokuz8 muhabiri Fatoş Erdoğan, iktidarın göreve geldiği günden beri sansürü yaşam biçimi haline getirdiğini, istediği gibi haber yapmayan gazetecileri baskı altına almaya çalıştığını vurguladı. Gazetecilerin haberlerinin suç sayılarak hapishanelerde tutulmasının, mahkeme kararları ile haberlerinin kaldırılmasının, para cezası, ilan kesme, sokakta “güvenlik çemberi” adı altında fiili sansüre maruz kalmasının yeni uygulamalar olmadığını söyleyen Erdoğan, şöyle devam etti:
“Getirilmek istenen bu yasa sansürü genişletmekle, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamakla kalmıyor; toplumsal yaşamda serbestçe iletişim kurma, konuşma özgürlüklerini de engelleme hedefi taşıyor. Ancak gazeteciler yıllardır bu sansüre, gözaltına, hapishanelerde tutulmaya karşı susmadı. Haksızlıkların, yolsuzlukların, adaletsizliklerin konuşulamayacağı, sansür ve otosansür uygulamalarını artıracak bu yasaya karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Genelge, sokakta ‘güvenlik çemberi’ne evrildi ama haberi engelleyemediler. Vazgeçmeyeceğiz.”
“Baskı ve engellemeler, gerçekleri anlatma çabasından güçlü değil”
MLSA için ifade özgürlüğü davalarını takip eden gazeteci Deniz Tekin, son yıllarda yaratılan baskı ve korku ikliminin, gazetecilerin habere ve haber kaynağına ulaşmasını önemli ölçüde sınırlandırdığını belirtti. İnsanların tutuklanacağı, işini kaybedeceği ya da baskı göreceği endişesiyle gazetecilere görüş veya bilgi verme konusunda mesafeli davranmasının, gazetecilerin işini zorlaştıran bir sorun olduğunu aktaran Tekin, “Sansür yasasıyla bu sorun daha da büyüyecek, iktidardan farklı düşünen, uygulamalarını eleştiren uzmanlardan, halktan görüş almak zorlaşacak. Sokakta uzatılan mikrofonlar havada kalacak” dedi.
Devlet görevlileri, iktidarın hukuka aykırı uygulamaları, insan hakları ihlalleri ve yolsuzluklar hakkında haber yapan gazetecilerin bu yasayla daha da savunmasız hale geleceğini kaydeden Tekin, bu haberleri yaparken gazetecilerin karşısına “kamu güvenliği, devletin güvenliği” gibi soyut bir bariyer örüleceğini söyledi. Tekin, şunları ekledi:
“İktidar seçim öncesinde kendisini sorgulayan eleştirel haberler yapılmasının önüne geçmek, insanların özgürce konuşmasını engellemek, halktaki korkuyu daha da arttırmak istiyor. Bu yasa dezenformasyon değil gerçekleri öldürme, iktidarın istediği çizgide haber yapma ve konuşma yasasıdır. Ancak baskı ve engellemeler, gerçekleri anlatma çabasından güçlü değildir.”
TBMM Genel Kurulu’nda devam eden görüşmelerde teklifin 14 maddesi kabul edildi. Görüşmelere 11 Ekim 2022 Salı günü devam edilecek.