İSMAİL SARP AYKURT – Tarsus
Tarsus, demografik ve kültürel dokusuyla öne çıkmış bir ilçe. Roma döneminde Kilikya’nın başkenti, modern zamanda ise Çukurova’nın ve Akdeniz’in başat merkezlerinden biri olan şehir, şimdilerde kentleşme ve rant tartışmalarının ortasında, “il” olabilmenin yollarını arıyor.
Günümüzde kentlerle ilgili olarak öne çıkan sorunlardan birisi, il olmayı hak edip etmediği kuşkulu olan pek çok ilçenin siyasi vaatler ya da güvenlik saikleriyle il yapılmasıdır. Bir yerleşim biriminin il olabilmesi için öncelikli kriter, o yerin nüfusunun belli bir sayının üstünde olması. Ne var ki son yirmi otuz yıl içinde bu kriteri yerine getiremeyen pek çok ilçe il yapıldı. Buna rağmen bu kriteri karşılayan bazı ilçelerse hala il olmayı bekliyor. O ilçelerden birisi de Mersin iline bağlı Tarsus ilçesi.
Çukurova’nın önemli merkezlerinden biri olan, tarihi ve arkeolojik yapısıyla bilinen Tarsus, 400 bine yaklaşan nüfusu ve potansiyeliyle uzun yıllardan beri il olmayı bekleyen ilçelerden birisi. Şu sıralarda, Tarsuslular Cumhuriyet’in 100. yılında ilçelerinin il olabilme ihtimalini konuşuyor.
Tarsus’un il olmasını savunanlar, bu arayışlarını kentin tarihi köklerinden Çukurova’nın en büyük havaalanının ilçeye yapılıyor olmasına, yeni açılan Tarsus Üniversitesi’nden, 10 bin kişilik cezaevi ve yeni sahil projelerine, ilçenin turistik ve dini özelliklerinden inşası devam eden ve kapsamı arttırılan yeni kaymakamlık binası ile müzeye kadar geniş bir gerekçeler listesine bağlamış durumdalar.
Öte yandan Tarsus’un il yapılmasıyla birlikte, büyükşehirden bağımsızlık sağlanacağı, kentin il düzeyinde temsil edilme hakkı kazanacağı ve bürokratik, politik ve ekonomik olarak kimi ayrıcalıklar kazanacağı gibi başlıklar da Tarsus’un il olmasını savunanların genel beklentileri arasında.
Bunların varlığı, Tarsusluların da konuya dönük yoğun ilgi ve özlemi eklendiğinde bir avantaj olarak öne çıksa da 1996 yılına kadar geriye giden şehrin “il olma hülyası”nın eskisi kadar alıcı bulmadığı da ileri sürülebilir.
Ancak tüm bu tartışmaya ek olarak, şehrin il olma gündeminin içerisinde, nitelikli bir şekilde kentleşememenin getirdiği yük de yer alıyor. Bu nedenle bu talebin “zorlama” ya da “gereksiz” olduğunu düşünenlerin sayısı da hiç az değil. Bu da doğal olarak, Tarsus’un kent olup olmama ve kentsel dönüşüme tabi olup olmaması gibi tartışmalarını beraberinde getiriyor.
Biz de, bu uzun yıllara uzanan ve yeniden palazlanan gündemi, birçok ilden daha fazla, 400 bine yaklaşan nüfusa ve büyüklüğe sahip, Adana ve Mersin arasında “sıkışmış” halde kalan Tarsus’un mirasını ve son halini, eski esnaf ve Tarsus Kavaklı Mahallesi Muhtarı Erol Bal, kitabevi emekçisi ve ilçenin geleneksel kitapçısı konumundaki Antik Sahaf Kitabevi’nin sahibi İsmail Kün ile Tarsuslu gazeteci-yazar Uğur Pişmanlık ile konuştuk.
Konuştuğumuz üç yurttaş da Tarsus’un il olması konusuna farklı açılardan yaklaşarak kentleşme ve kentsel dönüşüm, kent olmanın dinamikleri ve şehrin il yapılması konusundaki fikirlerini bizlerle paylaştı.
“Kimi zaman taşra kimi zaman ise bir kent görüntüsü var”
Taşra doğumlu olduğunu söyleyen ve 1974 yılından bu yana Tarsus’ta oturduğunu ekleyen Kavaklı Mahallesi Muhtarı Erol Bal, Tarsus’un tarihiyle güzel bir şehir olduğunu, dört mevsimi, sebzesi, meyvesi ile yaşanabilir bir yer olduğunu ifade etti. Tarsus’un il olmasının kendileri için anlamlı bir gelişme olacağını kaydeden Bal, buna rağmen ilçenin taşra görüntüsünden de arınamadığını ilave etti:
Mahalle Muhtarı Bal, şöyle konuştu:
“Tarsus’un Ankara ve Mersin taraflarından girişi bir taşra görüntüsünü andırıyor. Ama Tarsus’un dış mahallelerine doğru gelişmiş olduğunu söyleyebiliriz. Orada da gelişen bir şehir görüntüsü veriyor. İl olma konusuna gelince, açıkçası ben Tarsus’un il olmasını isterim”.
“Üretiyoruz ve bunu hal ettiğimizi düşünüyoruz”
Tarsus’un il olmasının kimi gerekçelerine de değinen Muhtar Bal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Niye il olmalı derseniz… Biz bunu hak ettiğimizi düşünüyoruz. Burada üretiyoruz, ürettiklerimizin pazarlanmasını daha rahat yapabilmek için de gündemde olan Çukurova Havalimanı’nın açılmasını da, sahil bandında otellerimizin bulunmasını da isteriz. Burası neden bir Antalya, Mersin ya da Bodrum gibi olmasın? Turizm açısından söylüyorum. Tarsus’a neden gelinmesin? Kum, hava ya da deniz her şey olmasına karşın buraya herhangi bir yatırım ise yok. Bunlar olursa şehrin ekonomisine de katkı olur”.
Şehirdeki fabrikalar tek tek kapandı…
“Tarsus’un il olmayı çoktandır hak ettiğini” ifade eden Muhtar Erol Bal, Tarsus’un sanayileşmiş bir görüntü vermekten uzaklaştığını ve göç verdiğini, son dönemde ise şehrin küçüldüğünü ve gelirlerin büyük kısmının Mersin merkeze aktarıldığını söyledi:
“Mesela Tarsus’ta fabrikalarımız vardı. Çukurova, Berdan 1 ve 2, yağ, iplik, dokuma, çırçır, Karam yağ fabrikası gibi fabrikalarımız vardı Tarsus gelişen bir şehir görüntüsü veriyordu. Niye kapandı? Bilmiyorum siyasi mi yoksa yatırımların başka bir alana kayması mı? Ancak şu an yirmi ya da otuza yakın fabrikamız kapandı. Yerine de pek bir şey açılmadı. Ama Nacarlı köyünün çevresinde bir organize sanayi bölgesi inşa edildi. Mersin’in büyükşehir olması nedeniyle de bu organize sanayi de elimizden alındı ve şu an tüm gelirleri Mersin Büyükşehir’e aktarılıyor. Tarsus bundan faydalanamıyor. Köyler de hizmetlerini artık Mersin Büyükşehir’den alıyor. Köyler Tarsus’a çok göç veriyor. Çünkü gençler Tarsus’u tercih ediyor, dışarıya çalışmaya gidiyor. Hayvancılık, besicilik, çiftçilik çok daraldı. Gübreden, mazottan çok şikayetçi herkes. İmkanlar da kısıtlandı. Ek olarak, Huzurkent beldemiz de Mersin’e bağlandı. Tarsus küçülmüş oldu. Ancak buna rağmen il olmayı hak ediyor”.
İl olma konusuyla birlikte son dönemde kentsel dönüşüm tartışmalarının artmasını da yorumlayan Mahalle Muhtarı Erol Bal, “Tarsus’ta çarpık kentleşme çok fazla. Ancak dönüşüm, şehir daha güzelleşecekse, park, bahçe, sosyal tesisiyle vb. ihtiyaçları karşılayacaksa ve kimse mağdur olamayacaksa mümkün olmalı” dedi.
“Şehirde yaşamayı seviyorum, ama kent olmasını istemiyorum”
Antik Sahaf Kitabevi sahibi İsmail Kün ise, il olma konusuna daha ihtiyatlı yaklaştığını belirterek, Tarsus’a bakınca hem bir şehri hem de taşrayı görebildiğini, şehrin bu iki farklı kesimine de kısa sürelerde ulaşılabildiğini söyledi. Kün, şöyle konuştu:
“Tarsus, yukarıdan aşağıya, soldan sağa on beş dakikada gidilebilen, gezilebilen bir yer. Tabii, yeni yapılan ve daha önceden zeytin bahçesi diye bildiğimiz yerlerde koca koca binaları saymazsak bu dediğim geçerli. Orada da şehir, kente doğru göçüyor. Ama ben ne kadar memnunum, bilmiyorum. Çünkü şehirde yaşamayı seviyorum ama kent olmasını çok da istemiyorum açıkçası. Ben hala mahalle bakkalını, berberini, kasabını koruyan bir şehir görmek arzusu içerisindeyim”.
“Şehirler birbirine benzemez, onları ayrı tutan yerler vardır”
“Ben Tarsus’un kent olmasını istemiyorum, bir şehir olarak kalsın” diyerek il olma beklentisine yeni bir boyut katan Kün, kent ve şehir kavramlarının kendisi için farklı anlamları olduğunu belirterek, “Bende şehir, mahallesi olan, mahallede bakkalı olan, küçük alışveriş alanları olan nominal yerleri anlatıyor. Kent deyince ise bakkalı bile olmayan, en yakın yerleşim yerine olan mesafesinde kendine has bir çarşısı bulunan, arabalarla ulaşım sağlanan yerleri tasvir ediyor. Kentler, kimliksizleştiriyor. Bütün kentler birbirine benziyor. Ama şehirler birbirine pek benzemez. Hala onları ayrı tutan yerler vardır” dedi.
“İl olunduğunda biz ne yaparız sorusunun cevabını bilmiyorum”
Tarsus’un son dönem il olma çabasına da değinen Kün, il olmayla ilgili bazı soruların cevaplanmaya muhtaç olduğunun altını çizerek, konu hakkındaki düşüncelerini şöyle sıraladı:
“Neden il olmak istiyoruz? Tarsus’un il olmasını isteyenler bunu biliyorlardır. Ama ben buranın il olduğunda, ev kiralarının zaten fahiş olduğu bir şehirde, bunun daha da artacağını düşünüyorum. Dışarıdan ‘Ne olur?’, ‘İl olduğunda biz ne yaparız’ sorularının cevabını bilmiyorum. Açıkçası bize bu söylenmiyor. Ancak ben halihazırdaki illere baktığımda Tarsus’un daha yaşanabilir olduğunu görüyorum”.
“Tarsus dört kez başkentlik yapmış tarihi bir yer”
Sözlerine, Tarsus’un kentleşme sürecinde önemli uğrak noktaları bulunduğunu belirterek başlayan gazeteci ve yazar Uğur Pişmanlık ise il olma konusunu öncelikle tarihsel, felsefi ve arkeolojik açıdan ele almanın zorunluluğunu vurguladı. Pişmanlık, Tarsus’un zamanında defalarca başkent olduğunu ve kültürel açıdan bir kent imajı sergilediğini de sözlerine ekledi. Pişmanlık şöyle konuştu:
“Düşünün ki Tarsus, Antik Çağ’a baktığımızda tam dört kez başkentlik yapmış bir yer. İki kez Roma döneminde iki kez de Hititler döneminde. Tarsus’un en parlak dönemi olan Roma döneminde kent 200 bin nüfusa ulaşmış. Burada Aratos başta olmak üzere birçok filozof yetişmiş ve felsefe okulları kurulmuş. Kent de o dönemde hem deniz aşırı bir ticarete sahip hem de karayolları, kervan güzergâhlarına ev sahipliği yapan önemli bir ticari merkez konumunda. Roma döneminde bir eyalet başkenti olarak öne çıkan Tarsus kendi sikkelerini basma yetkisine sahip aynı zamanda ve şehirde eyalet kütüphanesi bulunuyor. Alanya ve Gazipaşa’dan Ceyhan Misis’e kadar bütün bu bölgeyi içine alan Kilikya eyaleti ve bu eyaletin başkenti Tarsus’tan bahsediyoruz. Bu şekilde baktığımızda, Tarsus’un imparatorların ziyaret ettiği, ticaretiyle, felsefe okullarıyla, kütüphanesiyle bir kent özelliği taşıyor. Ayrıca antik yolu, kanalizasyon sistemi ve Roma villaları, resmi ve sivil mimari yapılarıyla da Tarsus’un o dönemde bir kent olduğunu işaret ediyor. Ancak Tarsus’un zamanla önemini yitirdiğini de söylemek mümkün”.
“12 Eylül 1980 burada bir kırılma noktası”
Tarsus’un modernleşme, kentleşme ve son olarak il olmayı talep etme hikâyesine de değinen Pişmanlık, şöyle devam etti: “Tarsus’ta yeni canlanma ise ırgatlıktan işçiliğe ve tarımdan sanayileşmeye geçişle birlikte gerçekleşiyor. Tekstil, pamuk, çırçır fabrikaları da bunun öncüllerinden…”
Pişmanlık, kentin yakın tarihteki gelişimini ise şöyle anlattı: “Buna eşlik eden sanat aktiviteleri de yoğun. 12 Eylül 1980’e kadar bu devam ediyor. 60 ve 70’li yıllar önemli. Sosyal ve kültürel bir gelişme var. Planlı değil ama, çarpık ve sorunlar mevcut. Ama 1980 bir kırılma noktası. Benim Tarsus’ta gördüğüm plansız ve çarpık bir kentleşmedir, yerel yöneticilerin sadece rant eksenli düşünüp toplumcu ve kamucu düşünceye uzak oluşlarıdır. Bu nedenle şehir plancılığı ve mimari açıdan bakıldığında Tarsus’un kent olmaya evrilmediği tespitini yapabiliriz. Şöyle bağlayayım, aslında kent bir kültürdür. Dolayısıyla kenti kent yapan da aydınlardır. Burada eksiklikler var.”
“Statüko olarak ilçe, görünüm olarak kasaba, anlayış olarak köy”
“Tarsus il değil. Ama bir ilçe mi, köy mü yoksa kasaba mı buna bakmak lazım” diye konuşan Uğur Pişmanlık, “Bence Tarsus, statüko olarak ilçe, görünüm olarak kasaba, anlayış olarak ise hala köydür. Bunu henüz aşamadı. Çünkü kültürü başa yazmadığınızda gelişmeniz mümkün değil. Bizde çıkarlar, para ve rant önde, kültür ise en sonda geliyor. Tarsus’un bir profili var mı? Bir kentin kimliği olur. O kentin kimliğini ise bazı şeyler belirler. Mesela, kentin planlı bir şehir olması ve kentin estetik bir silüet ortaya koyması gerekir. Tarsus burada manevi olarak da eksik. Bir tarım kenti mi, tarih ya da arkeoloji kenti mi, sanayi kenti mi, kebap kenti mi belirsizlik var. Kente kimlik kazandıran şey düşünce, sanat, edebiyat, estetik ve bilimdir. Bana kalırsa Tarsus’un gelecekte kimliğini belirlemesi gereken şey felsefe kenti olmasıdır” diye konuştu.
“Kentsel dönüşüm sadece inşaat değil, ancak bizde ortaya çıkan betonlaşma ve rant”
İl olma konusunun kent olmak ve kentsel dönüşüm ile de birlikte masaya yatırılması gerektiğini vurgulayan Pişmanlık, son dönemde kentsel dönüşüm tartışmalarının da Tarsus halkı arasında yoğunlaştığını ekledi ve konu hakkındaki görüşlerini şöyle aktardı:
“Kentsel dönüşüm meselesine gelirsek, bu elbette ki sadece inşaat demek değil. Ama kentsel dönüşüm fikri günümüzde rantsal dönüşüm anlamına geliyor. Mimarlar, şehir planlamacılar, belediye bunun bu anlama geldiğinin farkında. Çünkü burada bir al ver ilişkisi var. Belediyeler de burada mahalle insanlarını müteahhitlerin önüne atıyorlar. Kentsel dönüşüm Türkiye’de gerçek anlamda bir dönüşüme işaret etmiyor. Her kentsel dönüşüm, dönüşüm iddiasıyla müdahale edilen yerelin geçmişini, tarihsel izlerini, kültürel dokusunu ve sosyal ilişkilerini de bozuyor. Komşuluk ilişkileri, dayanışma tahribata uğrarken ortaya koca bir betonlaşma çıkıyor”.
“İl olunca sorunlar tümüyle bitecek mi?”
“Tarsus il olduğunda bahsedilen sorunlar aşılacak mı?” sorusunu sorarak tartışmayı ilerleten Pişmanlık, “Şu an konuşulanlar arasında ise Tarsus’un il olma/yapılma gündemi olduğu görülüyor. Şöyle ifade edeyim, Tarsus’a bugün baktığınızda şehir, trafik sorunu, özellikle kışları kötü kömür kullanımı açısından bakıldığında hava kirliliği sorunu, otopark sorunu, uyuşturucunun ilköğretime kadar indiği gerçeği, kentte kapanan fabrikalar nedeniyle çok ciddi bir işsizlik, göç ve göçün getirdiği sorunlar, bunlara eşlik eden hızlı yoksullaşma gibi bariyerlerle karşı karşıya. Tarsus pek çok sorunla boğuşuyor” dedi.
“Tarsus tarihsel olarak il olmayı hak ediyor, güncel olarak ise hala sıkıntılı”
“Mevcut sistemi değiştirmeden bir çözüm yolu yok. Tarsus’un bu nedenle il olması sorunları çözmeyecek” tespitini yapan Pişmanlık sözlerini şöyle noktaladı:
“Yüzde 3-5 çözersin ama tümüyle sorunları ortadan kaldıramazsın. Ancak şu söylenebilir: Tarsus, Mersin Büyükşehir’e bağlı bir alt belediye. Ekonomik açıdan da yetki, söz ve karar açısından da Mersin’e bağlı. Dolayısıyla da il olursa daha bağımsız, otonom bir kent olur. Bütçesiyle bir şeyler yapmaya çalışır ama kendi sorunlarını çözmesi il olsa da zor olacak gibi. Benim şimdiki kriterim şu. Tuvalet sorununu çözemeyen bir kent il olsa ne olur, eyalet ya da başkent olsa ne olur? Şöyle bitireyim, Tarsus tarihsel açıdan il olmayı sonuna kadar hak ediyor fakat günümüz açısından ve güncel olarak sıkıntılı. Evet, olması için uğraşılsın buna itiraz etmiyorum ama bu kültür öne çıkarılarak yapılmalı. Şehirde bina, mağaza bakarak modern bir görünüm varmış algısı oluşuyor olabilir. Ama taşralılık, kentlilik bir kültür meselesidir. Aydın olmadan, kent olmaz. Ve bunun tersi de geçerli…”