BERİL ÇANAKÇI – İstanbul
Savaş ve insanlar üzerindeki etkilerine yoğunlaşan “Ayakizi Kitaplığı”, Suriyeli sanatçılar tarafından kurulan arthereistanbul’da ziyaretçileri ile buluştu. Türkçe ve Arapça kitaplardan oluşan kitaplığın yanında, proje kapsamında çeşitli söyleşiler ve etkinlikler de düzenlendi.
Bu yıl 17’ncisi düzenlenen İstanbul Bienali’nde, 500’ün üzerinde katılımcının 50’yi aşkın projesi yer aldı. Küratörlüğünü Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh’in üstlendiği Bienal, Beyoğlu, Fatih, Kadıköy ve Zeytinburnu’nda yer alan 12 farklı sergi mekânında ziyaretçileri ile buluştu.
Kadıköy, Yeldeğirmeni’nde yer alan arthereistanbul, bu yıl 2 projeye ev sahipliği yaptı. Bunlardan biri olan Ayakizi Kitaplığı’nı, projenin koordinatörü Gazeteci Çiğdem Öztürk ile konuştuk.
“Türkiye’deki Arapça kitaplar genellikle dini özellikte”
Ayakizi Kitaplığı, “Bir öğrenme süreci, savaşların kıyısından hikâye toplama girişimi” olarak tanımlanıyor. Tarih boyunca insanları etkilemiş, savaş başta olmak üzere çeşitli büyük olaylar ve felaketlerin etkileri üzerine düşünmeye davet eden proje, ilgili konuda yazılmış birçok roman, öykü ve şiir kitabından oluşan bir kitaplık ile çıkıyor karşımıza. Saha Derneği’nin desteği ile kurulan kitaplıkta, Türkçe ve Arapça kitaplar bulunuyor. Kitapları toplama sürecine değinen Çiğdem Öztürk, bu aşamada biraz zorlandıklarını şu sözlerle ifade ediyor:
“Yarısı Arapça yarısı Türkçe olan kitapların bir kısmı yayınevinin bağışı oldu, bir kısmı sahaflardan alındı, Arapça kitapları da Türkiye’de bulamadığımız için Berlin’e başvurduk.
Türkiye’de anadili Arapça olan 4 milyon insan var. Buna karşılık, Türkiye’deki Arapça kitaplar genellikle dini özellikte, ancak onun haricindekilere de ihtiyaç var. Burada yaşayan insanların gidip yararlanabileceği, okuyabileceği çeşitli türden kitaplardan bahsediyorum. Bu anlamda “Ayakizi Kitaplığı”, Bienal’den sonra da yaşayacak, bol okurlu olmasını diliyoruz.”
Kitaplığa ev sahipliği yapan arthereistanbul, kuruluş amacı ile projenin içeriğine paralel bir çizgi oluşturuyor. 2014’te savaş nedeniyle Suriye’yi terk etmek durumunda kalan sanatçılar tarafından, uluslararası sanat dünyasıyla bir bağlantı noktası olma umuduyla kurulan sanat merkezi, kurulduğu günden beri dünyanın dört bir yanından sanatçıları ağırlıyor. İçerisinde bir stüdyo, fotoğraf çalışmaları için karanlık oda ve serbest çalışma alanı barındıran merkez, başvuru yolu ile sanatçıları da bünyesinde misafir ediyor. Öztürk, arthereistanbul’un kurucusu, kendisi de Suriyeli bir sanatçı olan Omar Berakdar ile süreci nasıl ilerlettiklerini anlattı:
“Omar’ın da proje grubuna dahil olması ile birlikte tartışmaya başladık. İş alıntılardan çıktı, daha büyük bir şeye dönüştü. Ayağı yere basan, kökü yerde olan bir şey bulmak gerektiğinden, o da bir kitaplık oldu. Aslında konuştuğumuz her şeyi o kitaplık etrafında kurgulamaya başladıktan sonra çok daha rahat ilerledik.
Hikâye ile çok örtüşen bir mekân burası. Ülkesini terk etmek zorunda kalmış Suriyeli sanatçılar tarafından kurulmuş bu mekân, oldukça işlek bir yer. Aynı zamanda konuk sanatçı programı da olduğu için, dünyanın dört bir yanından sanatçıların da ilgi gösterdiği bir mekân. Kendisine burada, Yeldeğirmeni’nde bir yer de edinmiş durumda.”
“Bazı insanlar, bir kitabı sadece gördükleri anda bile onun dünyasına girebiliyorlar”
“Bazı insanların bazı kitaplarla çok özel bir ilişkileri oluyor. Sadece gördüklerinde bile, o kitabın dünyasına girebiliyorlar, bunu görünce anlıyorsunuz” diyen Öztürk, Bienal boyunca kitaplığın çeşitli karşılaşmalara da sebep olduğunu anlattı: “Selahattin Özpalabıyıklar ile söyleşi yaparken gelen konuklardan biri, Javier Cercas’ın Salamina Askerleri kitabını görünce çok heyecanladı. Kitabın tercümanını tanıyormuş. Arapçası ile Türkçesini yan yana koyup fotoğrafını gönderdi hemen tercümanına. Bunun dışında, hayatında ilk defa kendi çevirdiği kitabın Arapçasına bu kitaplıkta rastlayan bir çevirmen de oldu.”
Savaş teması etrafında şekillenen bu proje, dünyanın gündemindeki savaşı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini de akıllara getirdi. Sanat merkezinin yer aldığı Tarihi Yeldeğirmeni Mahallesi, özellikle işgal sonrası ülkelerini terk ederek Türkiye’ye gelen savaş karşıtı Rusların da yoğun yaşadığı bir bölge. Bu anlamda Öztürk, Rus vatandaşlarının arthereistanbul ve “Ayakizi Kitaplığı” ile yakından ilgilendiklerini ifade etti:
“Büyük bir iddia olacak belki ama bu yıl Bienal’i en çok gezen Ruslar oldu diyebilirim. Bu mahallede oturan da çok olduğundan, Arthereistanbul’a gelen ve rehberli bir şekilde gezen çok fazla Rus vatandaşı vardı. Zaten savaş temasına dair bir arkaplan ile geldikleri için, Bienal kolay ilişkilenebilecekleri bir şey oldu. Savaş bir an evvel bitsin, herkes yaşamak istediği yerde yaşayabilsin. Herkesin savaşsız, kendi kararı ile yaşadığı yeri seçebildiği bir dünyanın hayali ile kurduk belki de bu kitaplığı.”
17. İstanbul Bienali 20 Kasım’da sonra erdi, ancak “Ayakizi Kitaplığı” sanat merkezindeki yerini korumaya devam edecek. Bienal başlamadan önce yola çıkılan projede, “arthereistanbul’dan Telefon Var!” başlığı altında, bir dönem burada çalışmış şu anda Avrupa’da olan sanatçılarla soru-cevap etkinlikleri yapıldı. Bienal boyunca, Bekir Eliçin, Adania Shibli, Foti Benlisoy, Selahattin Özpalabıyıklar, Nadire Mater, Mohsin Hamid, Turgay Fişekçi, Fethiye Çetin gibi isimler ile söyleşilerin de yapıldığı projenin devam eden bir podcast serisi de var.