Anasayfa Editörün Seçtikleri Diyabetlilerin yemek çilesi: Şeker hastaları “beyaza” mahkûm

Diyabetlilerin yemek çilesi: Şeker hastaları “beyaza” mahkûm

, admin

TUĞÇE SAĞDIÇ – Ankara

Onlarınki; kullandıkları iğnelerin, ölçüm çubuklarının ve hapların yanında, bir ömür uymak zorunda oldukları beslenme kurallarıyla geçen bir hayat… Evlerinin dışına çıktıklarında beyaz undan ve şekerden yapılmış olanlardan başka bir yiyecek türü bulamayan diyabetliler, glisemik indeksi düşük olan sağlıklı gıdalara “makul fiyatlarla” ulaşmak istiyor. 

Türkiye’de 2000-2010 yılları arasındaki 10 senede tam iki kat, yani yüzde 100 artan şeker hastalığı (diyabet), özellikle 20 yaş üstü yetişkin nüfusu tehdit ediyor. Tedavisi yaşam boyu süren bu hastalığı alt edebilmek için beslenme planında glisemik indeksi daha düşük olan yiyeceklere yer vermek durumunda olan diyabetliler, öğünlerini dışarıda yemeleri gerektiğinde adeta hüsrana uğruyor. Çabuk tüketilen, beyaz undan veya şekerden yapılmış, glisemik indeksi yüksek yiyeceklerden başka seçenek bulamayan diyabetliler için dışarıda “doğru öğünü” tüketmek, çoğu zaman bir çileye dönüşüyor. Glisemik indeksi düşük, sağlıklı pişirme yöntemleriyle hazırlanmış, sebze ağırlıklı ve basit şeker içermeyen yiyeceklere erişmek istediğini söyleyen diyabetli Canan G, “Tüm restoranlarda sebze yemeği bulunmalıdır, çünkü şeker hastaları olarak glisemik indeksi yüksek gıdaları tercih etmek durumunda kalıyor ve sonra rahatsızlanıyoruz. Şeker oranı düşük menüler istiyoruz. Özel bir şirkette çalışıyorum, şirketlerin de çalışanlarını dengeli beslenmeye teşvik etmeleri ve öğle yemeği tercihlerini bu yönde yapmaları gerektiğini düşünüyorum.” diyerek çözüm için somut önerilerini sundu. Beslenme düzenlerine uygun yiyecekleri bulsalar da yüksek fiyatları dolayısıyla tüketemeyen diyabetliler, diyabetik yiyeceklerin fiyatlarının yüksekliğinden de şikâyetçi. 

Hekimler görüş verdi

Diyabet konusunda farkındalık uyandırmayı hedefleyen çatı kuruluşların bünyesindeki uzman hekimler de Türkiye’deki şeker hastası sayısındaki yükselişin altını çiziyor. Endokrinoloji, metabolizma hastalıkları ve beslenme konularında uzman olan doktorlar, şeker hastalarının dışarıda doğru yiyeceğe erişememesinin, ileride zannedilenden daha büyük sorunlara yol açabileceğine dikkat çekip, bu konuya yasal bir çerçeve çizilmesi ve diyabet dostu yiyecek alternatiflerinin çoğalması gerektiğini ifade ediyor.

Prof. Dr. Ayvaz: Öğünlerinizi esmerleştirin

Dışarıda hazır gıdaya yönelimin arttığını belirten Prof. Dr. Göksun Ayvaz, pide, kebap, ekmek arası gibi seçeneklerin öne çıktığını, porsiyonların ise büyük ve ihtiyaçtan fazla olduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Ayvaz, “Dışarıda yapılan çorbalarda genellikle un kullanılır ve bunların karbonhidrat yükü çoktur. Bu yüzden bizler salata tavsiye ediyoruz. Tavuklu, etli, balıklı salatalar sağlıklı beslenmeye destek verir. Ev yemeği yapan yerlerde sebze yemeği yenmeli. Pilav türünde ise bulgur tercih edilmeli. Kahvaltıda tükettiğimiz simit ve poğaça da masum değildir. Bir poğaça 2 buçuk dilim ekmeğe bedeldir. Bu sebeple içerisinde yeşilliği, domatesi ve peyniri olan esmer ekmekli sandviç veya esmer ekmekli tost tercih edilmelidir” diye konuştu.

Diyabetle savaşın önemli ayağı: Devlet politikası

Beslenme konusunda bilinçlenmeye ilkokuldan başlanması gerektiğini söyleyen Ayvaz, “Fast-food, gazoz, kola gibi türlere çocukların ulaşımı sınırlandırılmalı. Bu tür gıdalar okul kantinine dahi sokulmamalı. Aileler daha da bilinçlenmeli, çocuklar ve gençler yemek kartlarıyla besin değeri düşük gıdaları tercih edememeli. Ayrıca lobicilik faaliyetlerini de unutmamak lazım. Bu engellenmeli ki zararlı gıdaların okullara girişi durdurulabilsin. Bu yüzden bu tür düzenlemelerin devlet politikası haline gelmesi şart” dedi.

Belediyelere önemli bir görev düşüyor

Çözüm önerilerini sıralayan Ayvaz, sağlık merkezlerinde bu tür eğitimlerin verilmesi gerektiğini söyledi. Ayvaz, “Diyet uzmanlarının ve hastanelerin güçlendirilmesi lazım. Diyet uzmanı hastaya, onun durumuna, yeme alışkanlıklarına, yeme saatlerine ve hareket durumuna göre düzenlenmiş, kişiye uygun diyetler önermeli. Reçete çıkarılıp, takip edilmeli. Örneğin, yurt dışındaki diyet merkezlerinde hastalar bir uçtan bir uca, her yönüyle izlenir. Hasta doktorunu görür, laboratuvara kanını verir, spor eğitmenini ve diyetisyenini görür. Bu yüzden takip gerektiren bütüncül bir sistem geliştirmemiz gerekiyor” dedi. Sanılanın aksine, beyaz ekmeği oluşturmak için 4-5 aşamalı ciddi bir üretim prosesinin gerektiğinin altını çizen Ayvaz, “Tahılın ayrılması, esmerliğinin kaybettirilmesi gibi bol aşamalı bir işlem uygulanıyor beyaz ekmekleri yapmak için, bu aslında oldukça maliyetli. Hâlbuki esmer ekmek, tahılın öğütülmesi sonrasında daha kolay bir şekilde üretiliyor. Eskiden beri köylerde esmer ekmek yapılıyor. Fakat bütün sistemler beyaz ekmek üretimi üzerine kurulu olduğu için esmer ekmeğin üretimi daha maliyetli oluyor, çünkü bu sistemleri kullananların sayısı az. Diyet ekmekler özel üretim olduğu için yüzde 200 farkla satılıyor. Belediyelerin diyet ekmek üreten merkezler açması lazım. Buralarda esmer ekmek, simit, poğaça ve tatlı üretilebilir” ifadelerini kullandı.  

Sebzeler, şeker hastaları için uygun yiyecekler arasında yer alıyor. Şeker hastaları, restoranlarda
sebze menülerinin yaygınlaştırılmasını istiyor. Fotoğraf: Tuğçe Sağdıç.

“Posalı besin seçenekleri artırılmalıdır”

Türkiye Diyabet Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Fatma Nişancı Kılınç, hiperglisemi, hipoglisemi gibi akut komplikasyonların yanında, retinopati, nefropati, nöropati, kalp damar hastalıkları ve inme gibi kronik komplikasyonlara davetiye çıkaran diyabetin nasıl önlenebileceğini anlattı. Açlık kan şekerinin 70 ila 120 mg/dl aralığında, tokluk kan şekerinin ise 140 mg/dl’nin altında olması gerektiğini belirterek, bu sınırın yaş artıkça 140-180 mg/dl arasında seyretmesi gerektiğini söyleyen Kırıkkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Kılınç, “Şeker içeren besinler, kana daha hızlı karışır ve kan şekerini çabuk yükseltir. Bu anlamda düşük glisemik indeksli diyetler glisemik kontrolün sağlanmasına yardımcı olur, ayrıca lipit metabolizmasında da iyileşme sağlar” dedi. Besin türünün ve miktarının diyabeti önlemede önemli olduğunu söyleyen Kılınç, diyabetlilerin tüketmesi gereken besin türleri arasında tam tahıllı ekmeklerin, sebzelerin, esmer pirincin, kuru baklagillerin ve bazı meyvelerin bulunabileceğini söyledi. Minimum bir öğününü dışarıda yemek durumunda olan diyabetliler için tavsiyede bulunan Kılınç, “Karbonhidrat miktarına dikkat etmek şart. Besinlerin hazırlanma ve pişirme süresi ile besinin şekli ve içerdiği bileşikler hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Yemekteki yağın türü, yemeğin sindirimini yavaşlatan bileşiklere sahip olup olmaması, posa türü ve miktarı belirleyicidir. Posa oranı yüksek besinleri tercih etmelerini tavsiye ediyoruz” şeklinde konuştu. 

Bakanlıkların toplu beslenme sektörüyle iş birliği kurmaları konuya önemli bir katkı sağlar

Yeterli ve dengeli beslenme ile hareket ve diyet rutinini uygulaması gereken diyabetlilere destek için ev dışındaki menü seçeneklerinin artırılması gerektiğini ifade eden Kılınç, “Diyabetli bireyler ev dışında beslendiklerinde diyetlerinde belirtilen miktarda olmak şartıyla beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek besinleri tüketebilirler. Bununla birlikte, menüde beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmek, çorba çeşitleri ve kurubaklagil yemeklerini, pirinç pilavı yerine bulgur pilavını tercih edebilirler. Bu nedenle menülerde diyabetli bireyler için alternatif bu tür besinler ve yemeklerin yer alması ev dışında da diyetlerine uyumlarının desteklenmesine yardımcı olabilir. Menüde sebze çorbası, mercimek çorbası gibi çorba seçenekleri artırılabilir; beyaz etler, zeytinyağlı sebzeler ve salatalar ile de desteklenebilir.” diye konuştu. Bunların haşlama, ızgara ve fırında pişirme gibi sağlıklı yöntemlerle pişirilmiş besinlerle hazırlanmış menüler olması gerektiğini söyleyen Kılınç, Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı ile toplu beslenme sektörünün iş birliği içinde olması gerektiğini belirtti. 

Kılınç, diyabetliler için farkındalık çağrısını şu sözlerle yaptı: “Günümüzde restoranlar ve kafeler gibi toplu beslenme yapılan kurum ve kuruluşların bir kısmında; veganlar, vejetaryenler ve çölyak hastaları gibi özel beslenmesi gereken bireyler için menü seçenekleri mevcuttur. Diyabetliler için de şekersiz tatlıların olduğu, glisemik indeksi düşük besin seçeneklerinin yer aldığı diyabetik menüler yer alabilir ve bu yaygınlaştırılabilir. Mevcut menülerde yer alan yiyecek ve içeceklerin enerji değerleri, karbonhidrat içeriği, yağ türü gibi bilgiler menüde veya menünün yanındaki bir bilgi kartı ile sunulmalıdır. Bu uygulamaların yapılabilmesi için toplu beslenme yapılan kurum ve kuruluşlarda diyabetli bireylere özgü menüleri geliştirecek diyetisyenlerin bulunması, diyabetli bireylerin ev dışında da diyetlerine uyum sağlamaları açısından önemli olacaktır. Ayrıca diyabetli bireylerin hastalıkları ile ilgili ayrıntılı eğitim almaları tedavi sürecini yönetmeleri açısından önemlidir. Türkiye Diyabet Derneği olarak bizler de diyabetli bireylere derneğimizde periyodik olarak eğitimler vermekteyiz. Bu eğitimler içinde doğru besin seçimi, diyete uyum, ev dışında beslenme konularında eğitimler de yer almaktadır.”

“Toplumun sağlığı, satış yapan firmaların inisiyatifinde olmamalı”

Konuyla ilgili görüş veren Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Cesur, Türkiye’de karbonhidratın ve basit şekerlerin yoğun tüketimini içeren bir beslenme biçiminin olduğunu ve bu durumun metabolik hastalıkların gelişim riskini artırdığını ifade etti. Prof. Dr. Cesur, “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), basit şekerden gelen enerjinin günlük alınan enerjinin yüzde 10’unu geçmemesini önerir. Fakat bu oran ülkemizde yapılan birçok çalışmada yüzde 10’un üzerindedir. Sağlık çalışanları arasında yaptığımız bir araştırmada, araştırmaya katılan sağlık personelinin üçte ikisinin yüzde 10 oranının üstünde basit şeker tüketimi yaptığını tespit ettik. Ülkemizde 20 yaş üstü erişkin bireylerde görülen diyabet oranı yüzde 15 olup Avrupa’daki en yüksek orandır. Dolayısıyla beslenme alışkanlıklarımız ülkemizde diyabet gelişme hızını olumsuz etkilemektedir” bilgisini verdi. Toplum sağlığı açısından karbonhidrat tüketiminin miktarından çok kalitesinin, yani karbonhidratın türünün, lif ve posa içeriğinin önem taşıdığını söyleyen Cesur, “Karbonhidrat kalitesi ile kronik hastalıkların gelişimi arasında ilişki vardır. Doğal ortamda karbonhidrattan zengin olarak bulunan bir besin, ne kadar çok işlenmiş hale getirilirse içerdiği basit şeker oranı o kadar artar” ifadelerine yer verdi.

Prof. Dr. Mustafa Cesur’dan vergi avantajı önerisi

Dernek olarak, konuya dair yapılan çalışmalardan örnek veren Cesur, “Günlük beslenmedeki ara öğünler veya atıştırmalıklar, basit şeker tüketimini arttırabilmektedir. Çalışmamızdaki katılımcılar sağlıklı yiyecek seçimleri yerine, basit şeker içerikleri yüksek atıştırmalıklara yönelmişlerdir. Maalesef bu içerikteki gıdaların günlük besin tüketimindeki yeri sanılandan fazladır. Ana öğünler dışında olduğu için aslında besin planının dışında alınan kalorilerdir ve toplam sağlığı olumsuz etkilerler. Yoğun mesai saatleri göz önünde bulundurulduğunda, hızlı tüketilebilir ve anlık açlığı kolayca giderebilen yiyecekler oldukları için tercih edilmekteler. Ayrıca lezzet bakımından diğer yiyeceklere göre tüketen bireyin isteklerine daha uygun besinler olmaları da tüketim cazibesine yol açmaktadır. Kantin ve kafeterya işletmeleri, basit şeker içeriği yüksek gıdaların satış oranı daha fazla olduğu için, bunların satışını yapmayı tercih etmektedirler” açıklamasını yaptı. Bu tür toplum sağlığını ilgilendiren konuların, satış yapan firmaların inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemli konular olduğunun altını çizen Cesur, şöyle konuştu: “Sağlık Bakanlığı önderliğinde yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır. Sağlıklı ana öğün ve atıştırmalıkların satışını zorunlu hale getiren bir mevzuat hazırlanmalıdır. Özellikle işyeri yemekhanelerinde, kantin, restoran ve kafeteryalarda yiyeceklerin kalori ve besin içerikleri görünür olarak bulunmalı, tüketiciye duyurulmalıdır. Kompleks karbonhidratları içeren gıdaların satışını teşvik için devlet belli oranda satıcıya avantaj sağlayıcı düzenlemeler yapabilir, örneğin; vergi avantajı sağlayabilir. Yine beyaz un yerine siyah undan yapılmış mamullerin satışını destekleyebilir. Sağlıklı beslenmenin gerekliliği çocukluk çağından itibaren bireylere anlatılmalı, ilkokul müfredatına konularak eğitimin bir parçası haline getirilmelidir.”

“Öğünler, tabak modeline göre oluşturulabilir”

Türk Diyabet Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, günlük alınan enerjinin yüzde 45 ila 60’ının karbonhidratlardan gelmesinin önerildiğini söyledi. İlkova, “Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) 2017 verilerine göre 18-64 yaş arası bireylerde günlük enerjinin yüzde 50,3’ü karbonhidratlardan, yüzde 34,4’ü yağdan yüzde 15,2’si proteinlerden karşılanmaktadır. 18 yaş üstü nüfusun yüzde 69,9’u karbonhidratı referans alım aralığına uygun tüketmektedir.” bilgilerini paylaştı. Her şeyden önce diyabetli bireyin iyi bir beslenme eğitimi almasının, ev dışında yemek yerken de kan şekerini yönetmesini kolaylaştıracağını ifade eden İlkova, “Karbonhidratlar kan şekeri yüksekliğinden sorumlu temel besin öğeleridir ve düşük glisemik indeksli beslenebilmek bu anlamda önemlidir. Eğer yüksek glisemik indeksli bir besin tüketilecekse, porsiyon küçültülmeli, yani glisemik yükü düşürülmelidir. Yemeğin nasıl servis edildiğini öğrenilmeli; pilav, makarna, patates gibi karbonhidratların miktarı azaltılmalı, menüye lifi artırıcı, kan şekeri yönetimini kolaylaştırıcı salata ilave edilmelidir” açıklamasını yaptı. Tokluk kan şekerini kontrol edebilmek için, tüketilen besinlerin sıralamasının da fark yaratabileceğini söyleyen Prof. Dr. İlkova, şu şekilde konuştu: “Öğüne protein ve posa ile başlayıp, karbonhidratı sona saklayın. Ekmeğinizin tam buğdaylı veya çavdarlı, yani liften zengin olmasına gayret edin. Yemeğin nasıl hazırlandığını sorun, içerisine şeker ilave edilmişse tercih etmeyin. Eğer önünüze gelen tabak çok fazla karbonhidrat içeriyorsa, hepsini bitirmek zorunda değilsiniz. Paylaşabilirsiniz veya kalanını eve götürüp bir diğer öğünde tüketebilirsiniz. Porsiyon miktarını küçültmek için ana yemek yerine salata veya başlangıç menüsünden sipariş verebilirsiniz. Tatlı yerine meyve seçebilir, şekerli içecekler yerine su, maden suyu, ayran gibi tercihler yapabilirsiniz. Mümkünse, öğününüzü tabak modeline göre oluşturun. Tabağınızın yarısını sebze ile doldurun, diğer yarısını da ikiye bölerek, yani tabağın dörtte birini protein, dörtte birini de karbonhidrat içeren bulgur, tam buğdaylı makarna gibi yiyeceklerle doldurun. Tabağınızın yanına yoğurt veya ayran ilave edebilir, ara öğünlerde meyve tüketebilirsiniz.”

“Diyabet dostu” menüler 

Restoranlar tarafından alınabilecek bir dizi önlemin olduğundan da bahseden İlkova, “Özellikle günümüzde dijital menüler kullanıldığını düşünürsek, menülere, menülerin hazırlanma şekli, içerdiği malzemeler, enerji ve besin öğeleri kolaylıkla eklenebilir, tüketiciler tercihlerini buna göre yapabilir. Tüm restoranlar, menülerine kendi konseptlerine uygun, daha az yağlı, daha az tuzlu, liften zengin, daha kontrollü karbonhidrat içeren ‘diyabet dostu’ alternatifler ekleyebilir” tavsiyelerinde bulundu.

Muayenehanesinde ziyaret ettiğimiz Koru Hastanesi
hekimlerinden Prof. Dr. Göksun Ayvaz, açıklamasında diyet uzmanlarının ve hastanelerin
güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) üyesi
de olan Ayvaz, öğünlerin “esmerleştirilmesi” gerektiğini söyledi.
Kırıkkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesinde ziyaret ettiğimiz Prof. Dr. Fatma Nişancı Kılınç, glisemik indeksi yüksek besinlerin az
tüketilmesi halinde, yenilen miktarın kan şekerine olan etkisini gösteren glisemik yükün
azaltılabileceğini söyledi. Üniversitedeki Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nün kurucusu olan Kılınç,
dernek olarak diyabetlilere eğitimler verdiklerini de belirtti.
Güven Hastanesinde ziyaret ettiğimiz Türkiye Endokrinoloji
ve Metabolizma Derneği (TEMD) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Cesur, diyabetlileri
sağlıklı gıdaya ulaşmalarını kolaylaştırmak adına Sağlık Bakanlığı önderliğinde yasal düzenlemelere
ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
Türk Diyabet Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Hasan
İlkova, restoranların, “diyabet dostu” menü alternatiflerini menü listelerine eklemelerinin, diyabetlilerin hayatlarını kolaylaştıracağını ifade etti.

Fotoğraflar: Tuğçe Sağdıç

0 yorum
3

Yorum Yapın