FÜSUN S. NEBİL
“Google bugün reklam alanında global bir tekel meydana getirmiş durumda. Çeşitli irili ufaklı firmaları satın aldıktan sonra, 2007’de satın aldığı DoubleClick’in internet reklamcılığındaki pazar payı dünya çapında % 93,06’dır.”
Gazeteciliğin başı dertte, o ülkede, bu ülkede, şu ülkede. Son 15-20 yılda dünyadaki köklü ve koca koca yayınlar küçüldüler, küçüldüler ve freelance gazetecileri kullanarak ayakta kalabilir hale geldiler. Bunun çeşitli nedenleri sayılabilir. Gazetecilik açısından olanlara girmeden sadece bir tanesine bakalım; Big Tech gazeteciliği nasıl etkiliyor?
4-5 sene önce Galatasaray Üniversitesinde “Teknoloji Gazeteciliği Özgürleştirir mi?” başlıklı bir konuşma yapmıştım. Orada teknolojinin gazeteciliğe getirdiği artılarını sayarken tabii ki yayıncılığın kolaylaşmasını da anlatmıştım. Koca koca matbaaların, fiyatı sürekli artan kağıtların, ordan oraya koşmak zorunda olan muhabirlerin, zorlu görüntü teknolojilerinin (fotoğrafların tab edilmesi gibi) ve dağıtımın maliyetli olmasının yerini günümüzde online haber alma ve yayınlama teknolojileri aldı. Habercilik ve bir web sitesi üzerinden okuyuculara/izleyicilere ulaşmak son derece kolaylaştı. İlaveten bu yayının para kazanması için de İnternet üzerinden size sürekli reklam sağlayacak olanaklar var.
Bu yayıncılığı gerçekten özgürleştiren, haberciliği tekdüzelikten ve belli bir yayıncının empoze edeceği habercilik anlayışından kurtarıyor. Eskiden sadece belli kişiler yayıncı olabilirken, şimdi isteyen herkes yayıncı olabiliyor. İçeriği kıymetliyse de, okuyucularla/ izleyicilerle buluşabiliyor.
Üstelik bu çift taraflı olabiliyor. Yani yayıncının anlayışına karşı, okuyucu/izleyici yorumlarını, beğendiğini ya da protesto ettiğini, aynı ortamda ya da başka ortamlarda (eksisozluk, twitter vs) iletebiliyor.
Ama bunlar olayın sadece bir yüzü. Gerçekte, gazetecilik sektöründe zamanında bazı oluşumlar ve big tech’e karşı önlemler harekete geçirilebilseydi, bütün bunlar gazeteciliğin avantajı olabilirdi. Ama teknoloji çok hızlı ilerledi ve neler getireceği/götüreceği hemen anlaşılamayan gelişmeler ortaya çıktı. Özellikle de teknoloji sektöründen olmayanlar, bu gelişmeleri zamanında kapsayamadı. Birden ortaya hayatın her yönünü ele geçiren teknoloji devleri çıktı.
Öyle ki, ABD Başkanı Joe Biden bile, Wall Street Journal‘da yer alan bir görüş yazısında, bu devlere karşı Cumhuriyetçilerle, Demokratları birleşmeye davet etti. Çünkü alışverişten, eğlenceye, haber okumaktan, seçimlere kadar her şeyi kendi istedikleri yöne çevirebiliyorlar. Biz bu yazımızda adına “big tech” denilen bu 3-4 devin gazeteciliğe negatif etkilerini anlatacağız.
Artık Okuyucuya Hangi Haberin Ulaşacağı Konusundaki Kararı, Yayın Organı Değil Big Tech Veriyor
Geleneksel gazetecilik ortamı -diğer sektörlerdeki gibi- teknolojinin kendi mesleklerini nasıl değiştirmekte olduğunu hızlı bir şekilde kavrayamadı. Ülkemizden örneklersek, 2005-2010 aralığında geleneksel gazetecilerin, online yayınlar için “onlar gazeteci bile değil, zaten yazdıkları da güvenilir değil, biz editöryel kontrolden geçiriyoruz” savunması vardı. Reklamcılar da benzer durumdaydı. Sektörün önemli bir reklamcısının, “daha en az 20 yıl internet reklamcılığı diye bir şey ayağa kalkamaz” dediğini hatırlıyorum.
Oysa aynı dönemde, “Big Tech” yani Büyük Teknoloji firmaları dediğimiz 4-5 internet devi, bu alanı adım adım yönlendirdiler. Haberciliği de kendi alanlarının altında bir hale getirdiler. Reuters Institute’de 4-5 sene önce “Medya Neyi Kaybettiğinin Farkında Değil” diye başlayan bir konuşma yapan Columbia Journalism School TOW Center Direktörü Emily Bell’in cümleleriyle söyleyelim;
“Artık okuyucuya hangi haberin ulaşacağı konusundaki karar, yayın organlarının verdiği bir karar değil. Bu hepimizin gözleri önünde oldu. Eğer medya özgür ise, özgür olan gazeteciler değil.
Silikon Vadisi firmaları editöryal değerlendirme yapmıyoruz diyorlar ama algoritmaları her çalıştığında editöryal bir karar vermiş oluyor. Üstelik bu algoritmalar ticari oldukları için şeffaf değiller.
Şeffaf olmayan bu algoritmalar giderek kullanıcının duygularını yönlendiriyor.”
Bunu örnekleyelim; kendisini “Dünyanın en güçlü kurumlarının toplumu yeniden şekillendirmek için teknolojiyi nasıl kullandığını araştıran kâr amacı gütmeyen bir haber odası” olarak tanımlayan Markup, 2020 seçimleri öncesinde, kullanıcılara verdiği bir özel tarayıcı ile –önceki seçimden Cambridge Analytica sabıkalı– Facebook’un hangi haberleri gösterdiğini raporladı. 48 Amerikan eyaletinden 1200 kişilik bir Amerikan ulusal temsili panelle yapılan araştırmada, Biden ve Trump taraftarlarına farklı haberlerin gösterildiği anlaşıldı.
Google, Türkiye’de Kullanıcıları İktidar Medyasına Yönlendiriyor
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) tarafından yapılan ve Türkiye’den 28 yaygın ve yerel medya kuruluşunun, 16.104 kullanıcılı bir panel üzerinden incelendiği rapora göre, Google Türkiye’deki kullanıcıların % 90,6’sını 3 adet iktidar yanlısı haber kuruluşuna yönlendiriyor. Arama motorundan farklı bir algoritmaya sahip olan Google Haberler (News) ise iktidar medyasına yüzde 73,8, bağımsız medyaya ise yüzde 26,2 oranında yer veriyor. Özetle Google; yaygın dijital erişimleri, yoğun sosyal medya etkileşimleri ve kullanıcı tarafında artan talebe rağmen bağımsız medyaya, iktidar medyasına kıyasla çok daha az dijital trafik ve reklam geliri sağlıyor.
Silikon Vadisi, Gazeteciliği Yere Sermiş Durumda!!!
Teknoloji sayesinde yayıncılığın kolaylaşmasına karşın, ortamın 4-5 internet devinin kontrolüne girmesi sonucunda, durum özgür gazeteciliğin aleyhine dönmüş durumda. Hem kaynak durumunda olduklarından, hangi medyanın görünebilir olacağını şekillendiriyorlar, hem kullandığı içeriğe telif ödemiyorlar, hem de reklam alanında tekel haline geldiklerinden, şeffaf bir ödeme sistemi olmuyor. Detaylandıralım;
1. Büyük Medya ile Yerel (Küçük Medya) Arasındaki Uçurumu Genişletiyor
Google aramalarda organik sonuçlara bakıldığında büyük medya önde yer alıyor, yerel ya da küçük yayıncılar kendilerine ancak arka sayfalarda yer bulabiliyor. Yapılan bir araştırmaya göre, Yani, “teknoloji sayesinde yayıncılık çeşitleniyor, yayıncı sayısı artıyor” tezinin tersine küçük yayıncı sayısı artsa da, yayıncılar bir darboğaza sokuluyor. Oradan büyükler geçerken, küçükler geçemiyor.
2. Google ve Facebook, Yayınların Telif Hakkını Ödemiyor
Yıllar içinde çeşitli ülkeler basınının gasp edilen telif hakları için Google ve Facebook’a karşı tartışmalar başlattılar. 2013’de Fransa, 2020’de Almanya, Avusturya ve Brezilya, 2022’de Avustralya bu konuda 2 devi sıkıştırdılar. Geçen hafta da ABD, yerel basını korumaya çalışan bir kanun tasarısını komiteden geçirdi.
Bu, maalesef Türkiye’de fazla farkında olunmayan bir konu. Herkes YouTube ya da Google reklamlardan gelen para ile ilgileniyor ama buradaki konu; “derenin taşı ile derenin kuşunun vurulması” olayı. Yani eğer Türk gazetelerinin haberleri olmasa, Google Türkçe bir indeks sayfası (SERP deniliyor) yaratamayacak, yaratamayınca da Türk firmalarından reklam alamıyor yani para kazanamıyor olacak. Bu nedenle o indekste haberleri yer alan firmalara telif hakkı ödemesi lazım. Fransa, Almanya ve en son Avustralya kendi yayıncılarını korudu. Ama Türkiye hala durumun farkında değil. Dikkat; burada telif haklarından bahsediyoruz, reklam parasından değil. O da ayrı bir sorun.
3. Ödenen Reklam Parası Şeffaf Değil
Reklam konusundaki tekelciliği aşağıdaki başlıkta anlatalım. Burada ise reklam kazançlarındaki saçmalığı belirtelim. Yukarıda belirttik, zaten bağımsız medyaya, iktidar medyasından çok daha az yer verildiği için bir dengesizlik söz konusu. Ama buna ilaveten paylaşılan paranın detayını bilemiyoruz. Çünkü şeffaf değil.
Google reklamın % 68’ini ilgili yayına verdiğini iddia ediyor ama 2021’de ABD’de açılan bir davaya bakarsak kafasına göre dağıttığı kaydediliyor. Google’un ayrıca Facebook ile anlaşma içinde olduğu ve reklam konusunda yayıncılara da müşterilere de yanlış bilgi verdiği konusunda ABD’de açılmış başka bir dava mevcut.
Gazetelerin Reklam Gelirleri Küçüldü, Küçüldü, Yok Oldu
Reklam parası demişken, şunu da belirtelim; gazetelerin temel geliri olan “reklam”lar azaldı ve yok oldu. Bunun temel nedenlerinden birisi de reklamcılık konusunda tekel haline gelen önce Google sonra Apple.
10-12 sene kadar önce, bir reklamcı arkadaş aradı ve turk-internet.com sitesine reklam için yer ayırtmak istedi. Bu arada fiyat olarak 50 Cent telaffuz etti. İnternet reklamları CPM yani 1000 görüntü başına satılır ve Dolar üzerinden konuşulur. Şaşkınlıkla “ama bizim fiyatımız 50 Cent değil, 5 Dolar, ve fiyat vermek yerine istemen gerekmiyor mu?” diye sorduğumda, “kabul etmiyorsan, Google üzerinden 5 Cent ile girerim” dedi.
Çünkü Google reklamları “açık arttırma” metoduyla işler. Yani siz gelirsiniz, 1 milyon banner için 10 TL verirsiniz, başkası gelir o da mesela 1 milyon banner için 6 TL verir. Sitelerde banner yeri bol olduğu için ikisi de sırayla kullanılır. Ama bir yandan da bir sonraki gelene, size reklam verenlerin ortalama hangi fiyatla verdiği gözükür. Yani bu durumda fiyatınız 16 TL/2 milyon olmuş olur. Bir sonraki fiyatını 8 TL görünce o da diyelim ki, 2 TL verir ve fiyatınız 5 TL’ye düşer. Reklam fiyatları böyle giderek aşağıya düşer.
Oysa gazetelerin temel gelir kaynağı reklamdır. Ama gerek internete verilen reklamın tam hedef kitleyi bulması, gerek süreç kolaylığı, gerekse ucuzluğu, basılı gazetelerin de, online ortamların da reklam gelirlerini azalttı, yok etti, bitirdi. Bugün koca koca gazetelerin eleman sayılarını azaltmalarının ve eskisi kadar tafsilatlı haber yapamamalarının bir nedeni budur.
Google bugün reklam alanında global bir tekel meydana getirmiş durumda. Çeşitli irili ufaklı firmaları satın aldıktan sonra, 2007’de satın aldığı DoubleClick’in internet reklamcılığındaki pazar payı dünya çapında % 93,06’dır. Gerek her türlü yerli yabancı web sitesi üzerinde gördüğünüz banner ve diğer reklamlar, gerek YouTube reklamlarının hepsi DoubleClick üzerinden servis edilir. Cep telefonlarında da, iPhone (iOS) ve Android üzerinden reklamlar duopol durumundadır.
Big Tech İstediği İçeriği Gösterir, İstemediğini Göstermez
Son olarak, yukarıda haberleri yönlendirdiğini, yerel (küçük) medyayı geriye ittiğini söylememiz dışında, “sansür” ya da “dezenformasyon” yapabileceklerini de hatırlatalım. Google geçen aralıkta aniden Ekrem İmamoğlu adının yanında “eski İstanbul Belediye Başkanı” ifadesini sundu. Bu konudaki rezaletin ise bugüne kadar aydınlatılmadığını, Google’un bu konuda özür ya da açıklama yayınlamadığını hatırlatalım (Wikipedia denildi ama gerisi yok).
Diğer yandan ele geçirilen Facebook iç yazışmalarını inceleyen İngiliz Guardian, 25 geri kalmış ülkede, liderlerin ve politikacıların siyasal manipülasyon yaptığı tespit edilen 30 kadar olayda, halkı aldatmak veya muhalifleri taciz etmek için platformun kullanımına izin verildiğini yazdı.
Başka bir olayda, Hindistan’da tarlaları ellerinden alınarak büyük çiftliklere verilmek istenmesini protesto eden çiftçilere destek olan iklim aktivistleri tutuklandıklarında, davaya konulan bilgilerden Google, Facebook, Zoom gibi mecraların, korumaları gereken kişisel görüşmeleri hükümete verdikleri ortaya çıkmıştır.
Özetle, 4. kuvvet olan basının çeşitliliği, hem para kaynaklarının kurutulması, hem de yayınlanmasındaki teknolojik engellerle birlikte, yönlendirilir (manipüle edilir) hale gelmiştir. Bundan geri dönüşün koşulları ve olanakları ile çözüm yollarını, sadece gazeteciler değil, tüm dünya ve tüm sektörler tartışmaya devam ediyor.