AHMET ÇAĞATAY BAYRAKTAR – İstanbul
Türkiye’de ilköğretimden üniversiteye eğitimde özelleştirme eğitim emekçilerinin çalışma yaşamını doğrudan etkiliyor. Öğrenci Veli Derneği (Veli-Der) 2022-2023 Eğitim-Öğretim Yılı değerlendirme raporuna göre eğitimde 4 artı 4 artı 4 uygulaması öncesinde Türkiye’de 4 bin 664 özel okul bulunmaktayken, 2022 yılı itibarıyla özel okul sayısı 14 bin 179’a toplam öğrenci sayısı ise yaklaşık 2,5 kat artarak 535 bin 788’den 1 milyon 578 bin 233’e yükseldi. 2022-2023 eğitim öğretim yılında resmi ve özel kurumlarda görev yapan öğretmen sayısı 1 milyon 201 bin 138 iken özel okullarda görev yapan öğretmen sayısı 195 bin 63 oldu. Özel okullarda ise 4 bin 519 müdür, 3 bin 234 müdür yardımcısı olmak üzere 7 bin 753 yönetici yer alıyor. Eğitimde özelleşme sadece ilkokul ve liselere yansımadı. Türkiye’de 129’u devlet üniversitesi, 77’si vakıf üniversitesi olmak üzere toplamda 206 üniversite bulunuyor. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) 2022-2023 Öğretim Yılı Yükseköğretim İstatistiklerine göre toplamda 6 milyon 950 bin 142 öğrencinin 735 bin 433’ü vakıf üniversitelerinde, 10 bin 631’i vakıf meslek yüksekokullarında öğrenim görüyor. 184 bin 566 öğretim elemanının bulunduğu üniversitelerde öğretim elemanlarının 154 bin 981’i devlet üniversitelerinde, 29 bin 338’i vakıf üniversitelerinde, 247’si vakıf meslek yüksekokullarında görev alıyor.
Sayıları ve akademik unvanları farklılık gösterse de eğitimin her basamağında sorunlar belli bir noktada birleşiyor; uzun mesailer, meslek dışı işler yapma mecburiyeti ve yetersiz ücretler.
İlk adım 2005’te atıldı
Vakıf üniversitelerinde örgütlenme kültürünün temellerinin 2005 yılında atıldığını söyleyen Vakıf Üniversiteleri Dayanışma Meclisi gönüllüsü Nihat Koçyiğit, üniversite sayısı arttıkça örgütlenme ihtiyacının da ortaya çıktığını dile getirdi:
“İlk önce Bilgi Üniversitesi’nde yaşanan işten çıkarmalar sonrası örgütlülük ihtiyacı doğdu. Fakat zaman içinde gerek üniversite sayılarındaki artış gerekse akademisyenlerin özlük haklarının sağlanmaması ile örgütlülük bir ihtiyaç haline geldi. Özellikle asistan arkadaşlarımızın üniversitelerin tanıtımlarında çalıştırılması, sekreterlik gibi meslekleri dışındaki işlerin onlara yaptırılması akademisyenlerin temel problemleri arasında yer alıyor.”
Uyarı var yaptırım yok
2020 yılında YÖK Kanunu’nda yapılan değişiklikle vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin devlet üniversitelerindeki meslektaşlarıyla maaşlarının eşitlendiğini anımsatan Koçyiğit, buna rağmen bazı üniversitelerin ücret eşitleme kuralına uymadığını belirtti. Bu konuda YÖK’e birçok defa başvurduklarını söyleyen Koçyiğit, “Başvurularımız üzerine YÖK, denetmenlerini Nişantaşı Üniversitesi’ne yolladı ve eşit ücret verilmediğini tespit etti. Fakat hiçbir yaptırım uygulanmadı. YÖK bu konuda vakıf üniversitelerini sadece uyarmakla yetiniyor. Üniversitelerin mütevelli heyetleri de bu uyarıları hiçbir şekilde dikkate almıyor” dedi.
Akademisyenlerin örgütlenme sorunu var
YÖK’ün ücret eşitleme kararı üzerine birçok vakıf üniversitesinde öğretim elemanlarının işten çıkarıldığını hatırlatan Koçyiğit, “VÜDAM bünyesinde arkadaşlarımızın işe dönüşleri için davalar açıldı. Ve bu arkadaşlarımız İstanbul gibi bir şehirde asgari ücretin biraz üzerinde, 15 bin lira civarında maaşlarla yaşamaya çalışıyor” şeklinde konuştu.
Vakıf üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin bir sendika bünyesinde örgütlenmesi konusunda da Koçyiğit şunları söyledi:
“Devlet üniversitelerinde çalışan akademisyenlerin örgütlendiği KESK, Kamu Emekçileri Sendikası olarak görev yapıyor. Fakat vakıf üniversitelerinde çalışanlar işçi statüsünde kabul ediliyor. O yüzden de DİSK’te Sosyal-İş bünyesinde örgütlenebiliyoruz. Halbuki vakıfta çalışan akademisyenler de bir kamu görevi icra ediyor. 2005’ten beri bu konuda açtığımız davalar ve düşüncemizi destekleyen mahkeme kararları var. Bu konuda sendika yasasının düzenlenmesine ihtiyaç var. VÜDAM bünyesinde birleşerek aslında 1990’larda Eğitim-Sen’in kurulması sürecini örnek alıyoruz. O yıllarda da ortada yasa yokken Eğitim-Sen’i kurduk, yasa da arkasından geldi”
Az maaşa yüksek performans bekleniyor
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği (ÜNİVDER) Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Yükseker de YÖK’ün “eşit ücret” kararının uygulanmadığını söyleyerek vakıf üniversitelerindeki öğretim elemanlarının ders yükünün daha fazla olduğunu dile getirdi. Bu durumu “sömürü düzeni” olarak adlandıran Yükseker, şöyle dedi:
“Vakıf üniversitelerinde az kişi çalıştırıp uzun ders saatleri ve yüksek performans beklenen bir düzen mevcut. Ve vakıf üniversitelerinde öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı da daha fazla” şeklinde konuştu. Vakıf üniversitelerinin güvenlik önlemlerini öne sürerek kartlı-turnikeli geçiş sistemlerini kullandığını söyleyen Yükseker bir akademisyenin konuya ilişkin açtığı davayı ve sonucunu hatırlattı: “Bazı üniversiteler bunu bir ‘emek denetim mekanizması’ olarak işletiyor. Yani akademisyenin ‘9-5’ mesaisini tam yapmadığı gerekçesiyle ücret kesintisi yaşayabiliyor. Fakat akademisyenlerin araştırma çalışmaları için kütüphanelerde, kongrelerde bulunması gerektiği zamanlar oluyor. Yakın zamanda devlet üniversitesinde çalışan bir akademisyenin açtığı davada mahkeme, öğretim elemanlarının çalışma saatlerinin, diğer alanlarda çalışan kamu görevlileri gibi olamayacağı kararı aldı. Kararda da öğretim üyelerinin haftanın beş günü kampüste olma zorunluluğu olmadığına işaret ediliyor.”
Akademisyenler soruşturma ile tehdit ediliyor
Devlet üniversitelerinde de yıllar içinde vakıf üniversitelerinde yaşanan hak ihlallerinin görülmesindeki artışı işaret eden Yükseker, “Özellikle taşra üniversitelerinde soruşturma mekanizması akademisyenler için tehdit unsuru olarak kullanılıyor. Yeterli sayıda akademik çalışması olmadığı gerekçesiyle sözleşmesi yenilenmeyen doktor öğretim üyeleriyle karşılaşıyoruz. Bunun temel sorunu da akademik özerkliğin fakültelerden rektörlüklere giderek aşınması.
Bakanlık sendikalarla değil okul sahipleri ile görüşüyor
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası sadece kolejlerde değil, belediye kurs merkezlerinden motorlu taşıt eğitim kurslarına kadar farklı alanlardan öğretmenlerin sorunlarını ele alıyor. Sendikanın yönetim kurulu üyesi ve basın-yayın sekreteri Umut Erkurt, şu anki bakanlık yönetiminin özel okul sahipleriyle sürekli görüşmesine rağmen eğitimcilerin taleplerinin dinlenmediğini söyledi:
“Yakın zamanda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in katılımıyla Türkiye Eğitim Meclisi Toplantısı düzenledi. Burada özel okul sahipleriyle bir araya gelip sorunlarını dinleyen Bakan Tekin maalesef eğitim emekçilerinin sorunları konusunda aynı ilgiye sahip değil. Sendikamızın da hem bakanlık hem bakan nezdinde görüşmek istesek de bu görüşmelerimiz kabul edilmedi.”
Özel ve kamu öğretmenlerine eşit maaş olmalı
Sendikanın kurulduğu günden itibaren gündemlerinin özel okul öğretmenlerinin ücret sorunu olduğunu söyleyen Erkurt taban maaş hakkına işaret etti:
“5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 9. Maddesinde özel okul öğretmenlerinin kamu öğretmenlerinden daha düşük ücretle çalıştırılamayacağına ilişkin ifade yer alıyor. Aynı zamanda ek ders ücretleri, resmî tatil hakkı gibi yan haklardan kısıtlanamayacağına ilişkin detaylar yer alıyor. 2014 yılında ise özel okul sahiplerinin talepleriyle bu madde bir yönetmelikle kaldırıldı. Kurulduğumuz 2021 yılından beri taban maaş konusunda ısrarımız sürüyor. En düşük kamu öğretmeni maaşı ne kadar alıyorsa özel okuldaki öğretmenlerin de bu maaşlarla çalışmalı diyoruz.”
Ek ders ücreti verilmiyor
Yasal çalışma hakkının 40 saat olduğunu belirten Erkurt, özel okullarda çalışma saatlerinin aşılmasına rağmen ek ders ücretlerinin de verilmediğini ifade etti: “Bir öğretmen 20 saat üzerinden anlaşma yapıyorsa 21. saatten itibaren bakanlığın belirlediği ek ders ücretlerinin devreye girmesi gerekir. Fakat özel eğitim kurumları bu ücretleri vermiyor. Kolejlerde derslerin ardından sınavlara dönük rekabetçi bir anlayışla öğrencilere ek ders ve soru çözüm saati konur. Geç saatlere kadar çalışan öğretmenden hem yüksek performans bekleniyor hem de ek ders ücretleri sunulmuyor.”
Öğretmenler sendikalı olamıyor
Bu durumu öğretmenlik mesleğine duyulan saygının azalması olarak nitelendiren Erkurt, belirli süreli iş sözleşmelerinin de öğretmenler için güvencesiz çalışma ortamı yarattığını söyledi: “2013’ten itibaren işe giriş sözleşmeleri belirsiz süre üzerinden yapılırken bu, belirli süreliye çevrildi. Yani öğretmenler sözleşmeler eğitim öğretim yılını kapsayacak şekilde eylülden haziran ayına kadar yapılıyor. Halbuki belirli süreli sözleşmeler ise mevsimlik işçilere ve inşaat işçilerine yapılan bir uygulamadır.”
Özel okul öğretmenlerinin örgütlenmesindeki önemli engellerden birisi SGK sisteminde kurumun belirlediği 10 numaralı iş koluna dahil olarak görülmeleri. Bu iş kolunda mağaza ve büro çalışanlarından güzel sanatlarla uğraşanlara kadar farklı mesleklerden 4.5 milyon kişi bulunuyor. 10 numaralı iş kolunu “adeta bir çorba”ya benzeten Erkurt, “Bu iş kolu içinde tuvalet işletmecileri, piyango bileti satışçıları bile var. Bu karmaşıklık da emekçilerin toplu iş sözleşmesi ve grev haklarını kullanamamasına neden oluyor. Başlattığımız mücadelede öğretmenin sendikal haklarını sağlamak amacıyla eğitim, bilim ve akademi iş kolunun kurulmasını savunuyoruz. Bunun için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile 10 nolu iş kolunda çalışan sendikalarla görüşüyoruz. Bu kapsamda özel eğitim okullarında ve vakıf üniversitelerinde çalışan eğitim emekçilerinin haklarını savunacak bir sendika kurmayı hedefliyoruz.
Erkurt sendika genel başkanı Eren Edebali’nin sendikalı olduğu gerekçesiyle 7 yıldır çalıştığı okuldan sözleşmesi yenilenmeyerek işten çıkarıldığını, açılan davanın sonucunun da özel okul öğretmenleri için emsal niteliğinde olacağını vurguladı.
Velinin tercih nedeni laik eğitim
Özel okullarda öğretmenlerin yaşadıkları tüm bu sorunlara rağmen neden özel okullar tercih ediliyor? Özel okulların tercih nedenini Veli-Der Ankara Şube Başkanı Hülya Daran Deveci, laiklik olarak açıkladı. Eğitimde iki temel sorunun eğitimin özelleştirilmesi ve laiklikten uzaklaştırılması olduğunu söyleyen Deveci, velilerin çocuklarının laik ve nitelikli eğitim alacakları düşüncesiyle özel okulları tercih ettiğini belirtti. Özel okul fiyatlarının fahiş oranda arttığını dile getiren Deveci, “Özel okulları tercih eden veliler eskiden üst kesimken artık laik eğitimi isteyen orta gelir seviyesindeki veliler de birikimleriyle çocuklarını özel okullara gönderiyor. Özel okullarda sadece ücret ödemek yeterli olmuyor. Yabancı dil kitaplarından kaynak kitaplara birçok farklı bütçe kalemi söz konusu. Yemek ve servis fiyatları da buna eklenince velilerin yükü daha çok artıyor” dedi.
Özel okullara yapılan şikâyet sürecinin de tam anlamıyla işlemediğini ekleyen Deveci, “Bu konularla ilgili velilerin milli eğitim müdürlüklerine yaptıkları başvuru ve şikayetlerden maalesef etkili sonuçlar alamadığını görüyoruz. Bakanlığın tavrı da özel okulları destekleyici nitelikte. Özel okullara verilen öğrenci başına teşvikler de bunun göstergesi niteliğinde” diye konuştu.