YASEMİN DİKİCİ – Van
Erdem 24 yaşında. Van Erciş doğumlu. Ortaokul döneminden beri cinsel yöneliminin farkında. “Doğu’da eşcinsel olmanın en kötü hali aşiret üyesi bir eşcinsel olmak” diyor.
Erdem, annesinin bir sözüyle hikayesini anlatmaya başlıyor: “Oğlum sağına soluna iyi bak, sana doğru yaklaşan birini görürsen koş, saklan”… “Erciş’te doğdum. Anne baba tarafı büyük bir aşirete mensuptu. Babam özel bir şirkette çalışırdı annem ev hanımıydı. Hep -o ne der, bu ne der? – diye yaşarlardı ve bizi de öyle büyütürlerdi. ‘Aman böyle yapma, aman şöyle davranma, akrabalarımız duyarsa ne der, bak oğlum biz büyük bir aşiretiz’… Hal hareket ve tavırlarıma her zaman dikkat etmeye çalışırdım. İlkokula başladığım zaman üstüme, başıma çok dikkat ederlerdi en şık kıyafetleri giyerdim, biraz da açık tenli olduğum için bütün gözler üzerimde olurdu. Büyük bir aşirettik ve aşiretin ismini söyleyince herkes bizi tanırdı. Ama ben hiçbir zaman onlardan biri gibi olmadım ve onlar gibi hissetmedim. Babam konuşurken , yürürken, yemek yerken bile aşiret baskısını üstünde hissediyordu. ‘Sen hal, hareketlerin ve davranışlarında aşiretini yansıtırsın’ diyordu”.
Erdem yaşı büyüdükçe cinsel yöneliminin farkına vardı, fakat bunu ailesine nasıl anlatabileceği konusunda bir fikri yoktu. 10 yaşında erkeklerden hoşlandığını anlamıştı ancak bunu bir ayıp olarak görüyor, kabul etmiyordu. İlerleyen yıllarda konuyla ilgili farklı kaynaklardan bilgiler aldı, araştırdı ve kendisiyle barıştı. En zorlu kısım bu hakikati aileye kabul ettirebilmekti. O yılları şöyle anlattı:
“Ortaokula başladıktan sonra, ki ondan önceki dönemde de farkettiğim bir şeyler vardı ama çok üstüne düşmemiştim. Ortaokuldan önce renkli kıyafetleri çok sever, hep pembe bir botum olsun isterdim. Ortaokuldan sonra kendimin farkına vardım. Tabi o yaşlarda bilmediğim için hep sakladım, reddettim. Ama ortaokul sonlarına doğru akran zorbalığına maruz kaldım. Çok açık tenliydim ve el, kol, mimik hareketlerime engel olamıyordum. Bu yüzden ‘kız’ anlamına gelen bir lakap takmışlardı bile. O süreçte tabi ailem de farketmişti bunu. Babam hep kızardı bana, yemek yerken sinirlenip sofradan kalkardı, benimle bir yere gitmek istemezdi. Çevremde pek bir arkadaşım yoktu ve liseye kadar kendimle kaldım”.
Erdem kabuğundan sıyrılarak kendi tercihlerinde ısrarcı oldu. Bu süreçte akrabalarından tehditler alıyor, babasından dayak yiyor ve sürekli “aşiretin yüz karası” sözlerine maruz kalıyordu. Onu en çok annesinin durumu üzmüştü:
“Liseye başladıktan sonra uzun bir süre arkadaşım olmadı. Sonra kızlarla çok iyi anlaştığımı farkettim çünk o dönem cildim çok güzeldi ve kızlar hep merak ederdi. Bir çok kız arkadaşım oldu, yüz maskesi tarifleri aldık, verdik, güldük eğlendik ama ben hala erkeklerden hoşlanıyordum. Lise ikide bir sosyal medya hesabı açtım, baktım benim gibi giyinenler makyaj yapanlar var. Sonra dedim ki evet yalnız değilsin. Sonra sosyal medyadan benimle aynı düşüncede olanlarla arkadaşlık etmeye çalıştım. Görüştük, bir şeyler yaşadık, mutluydum çünkü kendimdim. Sosyal medyaya dans videoları yükledim, kendimce eğleniyordum fakat bu durum bir şekilde babamın kulağına gitti. Akşam eve geldiğinde köpürüyordu, annem de ağlamaya başlamıştı. Hayatımda cinsel yönelimimle alakalı en büyük hakareti babam yapmıştı bana ve hiç unutmam. “Ailenin yüz karası, lanetli, hayırsız, nursuz…” ve bundan daha ağır kelimeler. Akrabalarımız onunla dalga geçiyormuş, “senin oğlun kız mı, erkek mi?” diyorlarmış, “sen erkek değil misin? Nasıl böyle bir şeye izin verirsin?” gibi… O gün beni çok kötü dövmüştü ve annem üstüme kapanarak beni kurtarmıştı. Annem de bana çok kızardı ama babam gibi değildi. Hep üzülürdü, başıma bir iş geleceğinden korkardı. Gözlerim şişmişti o gün, okula gidememiştim. Bir süre sessiz, sakin kendi halimde takıldım. Çünkü babamdan çok korkuyordum. Eve geldiğinde dünyası başına yıkılmış gibiydi.Sanki bütün insanlığın katili kendi oğluymuş gibi. Onunla o günden sonra konuşmadım, hala da konuşmuyorum. Anlamaya çalışıyorum, böyle bir toplumda nasıl davranılabilir diye işin içinden çıkamıyorum”.
Erdem ölüm tehditleri aldığını ve şuan bile ölüm korkusunu yaşadığını anlatarak konuşmasına devam etti:
“Bizim aşiret büyük ve geniş bir aşiret ve hemen hemen her gün sokakta denk gelebiliyoruz. Beni hep tehdit ediyorlar, ağza alınmayacak küfürler, hakaretler. Gece dışarıya çıkmaya korkuyorum. Bir keresinde eve dönerken birinin beni takip ettiğini farkettim, ürktüm ve hemen yan taraftaki markete girdim. Arkamdan markete girdi. Beni takip edenin kuzenim olduğunu görünce anladım bir şeyler olacağını. Oyalandım biraz tabi, o sırada market sahibi de benimle çok samimi bir şekilde sohbet ediyordu. Arkamdam çok konuşulduğu için belki kendi içinde beklentilere girmiş. Sonra çıktım tabi kuzenim arkamdan geldi. Tam evin sokağına girdiğim anda , sırtıma bir tane yumruk attı. Zaten çok zayıf bir çocuğum. Yüz üstü yere düştüm. Canım çok yandı ama bir iki tane daha karnıma vurdu tekmeyle sonra konuşmaya başladı. “Düzelt kendini, toparlan! Bizi rezil ettin!”…. Tabi daha ağır küfürler vardı. Darbelere alışıktım, ağır sözlere küfürlere. Sonra gitti, ben de eve gittim. Üstüm biraz çamura toza bulanmıştı. Annem ‘ne oldu?’ diye sordu. Ben de ‘merdivenden kayıp düştüm’ dedim. Sonra mutlu olsun diye, üzülmesin diye ‘anne kızını kıskanan çok, nazar değiyor’ dedim. Öyle kapattım konuyu.”
Erdem değişemeyeceğini biliyor: “Kimsenin ne dediğini pek umursamıyorum.Çünkü kendime karşı doğru olmaya çalışan biriyim”.
(*) Erdem’in gerçek ismine haberde güvenliği için yer verilmemiştir.