SUAT GEZİCİ – Elazığ
Türkiye’de Alevi yurttaşlar inançlarına saygı duyulmadığı fikrini savunurken; cemevlerinin ibadethane olarak görülmemesinden, ayrımcılıktan, ötekileştirilmekten ve dayatmalardan şikayetçi. Alevi kanaat önderleri ve Alevi dedeleri, inanç özgürlüğü ve kazanımlar konusunda ülkenin ileriye değil daha da geriye gittiği görüşünde.
Türkiye’de demokratikleşme konusunda çok önemli adımların atıldığı 2009 yılında Alevi Çalıştayları yapılmış, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve çok sayıda bakanın katıldığı bu çalıştaylara Alevi toplumunun kanaat önderleri de katılmıştı. Tüm tarafların bir araya geldiği bu çalıştaylar sırasında Alevi yurttaşlar talep ettikleri haklar konusunda beklenti içine girmişti.
Bu hakların en başında cemevlerinin ibadethane olarak resmen tanınması ve zorunlu din derslerinin kaldırılması geliyordu. Ancak aradan yıllar geçmesine rağmen beklenen olumlu adımlar bir türlü atılmadı.
Bugüne kadar dernekler ve yurttaşların, birçok kademedeki mahkemelerde açtığı davaların çoğu Alevilerin lehine sonuçlanmış durumda. Ancak bu mahkeme kararları ya uygulanmıyor ya da kısmen uygulanıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2014’te Alevilerin açtığı bir davayı karara bağlamış ve cemevlerinin ibadethane olduğunu sonucuna varmıştı. Ancak bu karar sonrasında da bir adım atılmamıştı.
AİHM’in 2015 yılında verdiği bir başka ‘ibadethane olarak tanınmalı’ kararıysa, Yargıtay tarafından da ele alınmış ve hukuki bir temel kazanmıştı. Yargıtay ayrıca Kasım 2018’de verdiği kararda, cemevlerinin ibadethane olarak tanınması için lehte bir duruş sergilemişti. Bütün bu iç ve dış hukuk yollarının vermiş olduğu kararlar neticesinde hala Alevi yurttaşların haklı talepleri görmezden geliniyor.
“Yüzyıllardır taleplerimiz karşılanmıyor; ötekileştirilip, hor görülüyoruz. En önemli talebimiz ise laiklik”
Alevi sorunu üzerine konuştiğumuz (Bargini- Karabakır) Ağuçan Ocağı Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği Başkan yardımcısı İnanç Dolu, Türkiye’de Alevi sorunu ile yüzleşilmesi gerektiğini, sorumluların Alevi toplumunu görmezden geldiğini ve en önemli taleplerinin; T. C. Anayasası’nda da yer alan laiklik ilkesinin görmezden gelinmesi olduğunu söylüyor. Dolu: “Alevi sorunu Türkiye Cumhuriyeti’nden önce de vardı, şimdi de var. Osmanlı İmparatorluğu’nda Aleviler, birçok katliama maruz kalmış bir topluluk. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra kurulan Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile Aleviler olarak umutlandık çünkü; cumhuriyetin eşit yurttaşlık temelinde bir devrim olduğu kanaatindeydik. Saltanatın ve Hilafetin kaldırılması, devletin laiklik adına attığı ilk adımlardı. Ancak sonrasında tekke ve zaviyelerin kapatılması ile Alevi dergahlarının da kapısına kilit vuruldu ve inancımız görmezden gelindi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasıyla, Türk- İslam sentezi doğrultusunda Aleviler asimilasyonla karşı karşıya bırakıldı. Alevi vatandaşlar sistematik olarak baskı ile kontrol altında tutulmaya çalışıldı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Aleviler, bir çok katliama maruz kaldı. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan Dersim Katliamı ve daha sonrasında 1980 Askeri Darbesi’nin de zeminini hazırlayan Maraş Katliamı, Sivas Katliamı ve Gazi Katliamları, Alevilerin hafızasında yerini koruyor” diye konuştu.
Cemevleri ve Alevi inancıyla ilgili de konuşan Dolu: “1990’lı yıllarla birlikte Aleviler Cemevleri açarak, buralarda ibadetlerini yerine getirmeye başladı. Ancak Cemevlerinin şimdi bile yasal bir statüsü bulunmamakta. Aleviler bir dini yapılanma ile örgütlenemiyor, sadece dernek adı altında faaliyet yürütebiliyor. 2009’da yapılan Alevi Çalıştayları sonrasında Aleviler olarak yeniden umutlandık. Birçok Avrupa ülkesinde resmi olarak tanınan Alevi inancı ve ibadethane olarak yasal statü verilen Cemevlerimizin bizim ülkemizde de aynı şekilde değerlendirileceği düşüncesine kapıldık. Ancak gerçekte bu beklentimiz karşılanmadı. 2022 yılında T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Alevi- Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Bu kurum bizim inancımızın din olarak görülmediği anlamına geliyor. Bizim derdimiz sadece Cemevlerinin giderlerinin devlet tarafından karşılanması değil. Heleki dedelerimizin cami hocası gibi maaşa bağlanması hiç değil. Kültür adı altında sıkıştırılmaya çalışılan Alevilik bizim dinimiz ve Cemevleri de ibadethanemizdir” diye ekledi.
Günümüzde Alevi yurttaşlarının sorunları ile ilgili de konuşan Dolu: “Bizim yıllardır çok doğal bir beklentimiz var. Alevilik inancının Anayasa ile garanti altına alınması, Cemevlerinin Anayasada ibadethane olarak yasal statüye kavuşturulması, Anayasada bulunan laiklik ilkesinin uygulamada görülmesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılması ve bütün din ve inanışların devletten bağımsız, özgürce yaşanılabilmesi. Zaten bugüne kadar Alevilerin ve çeşitli kuruluşlarımızın almış olduğu mahkeme kararları var. AIHM’in ve diğer mahkemelerin kararları, Alevi yurttaşların talepleri ile örtüşüyor. Alınan haklı kararlar hep lehimize. Ancak siyasetçiler ne bizim taleplerimize, ne de mahkemelerin vermiş olduğu bağlayıcı kararlara uymuyor. Yüzyıllardır taleplerimiz karşılanmıyor. En önemli talebimiz ise laiklik” diye sözlerini sonlandırdı.
“Bizim ibadetimize karar vermek onların haddine değildir”
DW Türkçe’ye konuşan Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı ve Alevi dedesi Hüseyin Güzelgül, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Danıştay ve Yargıtay kararlarına rağmen devletin Alevileri tanımamaya devam ettiği görüşünde. Güzelgül: “İnat etseler de etmeseler de ibadet yerlerimizi cemevi, ibadetimiz de cemdir. Ne namaz bizim ibadetimizdir, ne de cami ibadethanemiz. Bizim ibadetimize ve ibadethanemize karar vermek onların haddine değildir” diyor.
Federasyon Başkanı Güzelgül, cemevleri masraflarının karşılanmıyor olmasına da tepki gösteriyor. Vergi verirken ya da askere giderken Sünni vatandaşlarla eşit olduklarını fakat iş ibadethane masraflarına geldiğinde aynı eşitliğe sahip olmadıklarını, ötekileştirildiklerini söylüyor.
Güzelgül, maruz kaldıkları ayrımcılığı İslamiyet’in en fazla önemsediği ‘kul hakkı’ üzerinden şöyle yorumluyor: “Hakk’ın, ‘Neyle gelirsen gel ama kul hakkıyla gelme, orada adil bir hakimim asla affetmem’ dediğini söylüyorlar. Bir Alevi dedesi olarak ben de hakkımız haram olsun diyorum.”
“Araştırmaların gösterdikleri: Türkiye’de Alevilerin net sayıları bilinmiyor ama ötekileştiriliyorlar”
Kadir Has Üniversitesi’nin “Türkiye Eğilimleri- 2021” adlı araştırmasına göre Türkiye’nin yüzde 5’i Alevi. Aynı araştırmaya göre, 2019 yılında bu oran yüzde 2,7 iken 2020 yılında yüzde 4,9’a çıkmış.
Araştırmada, ‘’Farklı dini kimliklere komşu olma isteği’’ sorulduğu zaman Alevi bir komşuyu kesinlikle istemeyenlerin oranı yüzde 6,9 iken ‘’İstemem’’ diyenlerin oranı ise yüzde 14,4 çıkmış. ‘’Benim için önemli değil’’ diyenlerin oranı yüzde 55,3 ki bu da söz konusu sorudaki en yüksek oran.
Artıbir Aştırma’nın araştırmasına göre, ‘’Bir kişinin etnik kökeni ya da mezhebi oy verme davranışınızı nasıl etkiler?’’ sorusuna ‘’Çok etkiler’’ diyenlerin oranı yüzde 13,5, ‘’Biraz etkiler’’ diyenlerin oranı ise yüzde 17,3. ‘’Etkilemez’’ diyenlerin oranı yüzde 39,9 ve ‘’Hiç etkilemez’’ diyenlerin oranı yüzde 24,6 olmuş. Bu ankete göre, adayın mezhebi veya etnik kökenine göre oy verme davranışı değişenlerin oranı toplamda yüzde 30,8 oluyor.
“Alevilerin yüzde 67’si kimliğini saklamak zorunda kalıyor”
Bugün Türkiye’de yaşayan Alevilerin sayısı hala kesin olarak bilinmiyor. Alevi sanatçı Sabahat Akkiraz’ın CHP İstanbul Milletvekili iken 2012 yılında Meclis’e sunduğu bir rapora göre 2012’de Türkiye’de 12 milyon 521 bin Alevi yaşıyordu.
1952 kişi ile 40 ilde yapılan anket çalışmasının da yer aldığı rapordaki tespitlerin bazıları şunlar:
“Alevi toplumu yüzyılın ilk çeyreğinde Müslüman nüfusun yüzde 30’u idi. Yaptığımız çalışmanın sonucunda ise Alevilerin Türkiye nüfusunun ancak yüzde 15’i olduğu ortaya çıkmıştır. Demek ki son yüzyılda her 2 Alevi’den 1’i asimile olmuştur.
Avrupa Birliği’nin 1998 yılında Türkiye için hazırladığı ilk ilerleme raporunda Alevi nüfusunun 12 milyon civarında olduğunu tahmin ettiklerini belirtmiştir. Bu tespit de göstermektedir ki bizim ulaştığımız rakam şimdiye kadar ulaşılmış en reel tespittir. Türkiye sınırları dâhilinde nüfusunun yüzde 50’den fazlası Alevi olan yerleşim yeri sayısı: 4 bin 382. Alevi köyü: 3 bin 929, Karışık köy: 334, Belde: 92, Karışık Belde: 16, İlçe merkezi: 9, İl merkezi: 2.
Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’nden alınan köy, belde, ilçe ve il nüfus kütüklerine kayıtlı ve kaydı açık olan kişi sayısı verilerine dayanarak 4 bin 382 yerleşim yerindeki Alevi nüfus: 9 milyon 652 bin 467. Alevilerin asimile olduğu şehir merkezlerindeki nüfusunun yüzde 5’lik bölümü: 2 milyon 869 bin 285. Toplam Alevi sayısı: 12 milyon 521 bin 752.
“Alevi kimliğinizi saklamak zorunda kaldınız mı?” sorusuna verilen yanıtta “Evet” diyenlerin oranı yüzde 67 gibi yüksek bir oranda çıktı. Ankette “İbadetlerinizi özgürce yapabiliyor musunuz?” sorusuna yüzde 38 oranında “Evet”, yüzde 56 oranında “Hayır” yanıtı çıktı.
“Alevilerin en önemli sorunu nedir?” sorusuna yüzde 42 oranında, “Cemevlerinin Yasal Statüye Kavuşamamasını”, yüzde 27 oranında “Mecburi din dersi” , yüzde 16 oranında “Asimilasyon” yanıtı verildi. “Kendinizi azınlık olarak hissediyor musunuz?” sorusuna “Evet” diyenlerin oranı yüzde 54.