Anasayfa Dünyadan Saklı Hikâyeler Sokaklar Bizim!

Sokaklar Bizim!

, admin

PINAR YÜN – İstanbul

17. İstanbul Bienali, küratörleri Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh’in belirlediği 6 farklı tema etrafında şekillenen projelerle 17 Eylül – 20 Kasım tarihleri arasında izleyicileriyle buluştu. Kadının Kamusal Hayatı ve Hem Zemin/Hem Zaman arşiv projelerinin ikisi de kadınların kamusal alandaki görünürlüklerinin tarihine odaklanıyor.

Bu yazı, 17. İstanbul Bienali için bir araya gelen Nepalli ve Türkiyeli feminist kadınların iş birliği sonucunda ortaya çıkan bu iki projeden ilhamla, “kamusal alan” ve “sanat” dediğimizde ilk akla gelen sokak sanatının kadın hareketleri için taşıdığı potansiyeli keşfetmek ve kadın sanatçıların sokak sanatıyla ilgili tecrübelerini aktarmak amacıyla hazırlandı. Bu amaçla farklı şehirlerden, mesleklerden, yaş gruplarından bir dönem sokak sanatı yapmak istemiş fakat vazgeçmiş veya bir süre sokak sanatı ile uğraşmış ve sonradan vazgeçmiş kadınlarla beraber, hala aktif olarak sokak sanatıyla uğraşan kadın sanatçılarla da görüşüldü. Bu görüşmelerde paylaşılan ve ortaklaşan deneyimler kişileri korumak amacıyla anonim olarak aktarıldı. 

Pera Müzesi’nde yer alan Kadının Kamusal Hayatı adlı proje, Nepalli kadınların özgürlük mücadelelerinin gerek eğitim, yayıncılık, şiir ve edebiyat, gazetecilik alanlarındaki tezahürlerini, gerekse fotoğrafların ait olduğu dönemlerdeki mevcut oligarşiye karşı yeraltı örgütlenmelerinde önemli roller üstlenmelerinin yanında iç savaş sırasında cephede yer almalarını da belgeliyor. Böylece kadınların kamusal açıdan görünür olmaları, tarihsel açıdan da mücadelelerinin varlığının ve devamlılığının garantisi haline geldi. Bu noktada, daha en başından Nepalli feministlerin kamusallaşmayı bir strateji olarak benimsediklerini gördük. 

17. İstanbul Bienali, Kadının Kamusal Hayatı – Kadınların Sözcükleri (Detay), Pera Müzesi, 2022. Fotoğraf: Pınar Yün.

17. İstanbul Bienali’nin, Nepal Feminist Bellek Projesi (Nepal Feminist Memory Project) ve Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi’ne (KEKBMV) ilettikleri ortak çalışma daveti ile ortaya çıkan Hem Zemin/Hem Zaman projesi Müze Gazhane, Pera Müzesi, Barın Han ve Performistanbul olmak üzere 4 farklı mekânda sergilendi. 


Müze Gazhane’nin bahçesinde, Merve Kaptan’ın KEKBMV arşivinden seçkisi yer aldı. Pera Müzesi’ndeki yerleştirmeyi anımsatacak şekilde kutu gibi çevrelenmiş küçük bir alanın içinde, 1930’lardan 80’lere kadar günlük hayatın içinden kadınların yaşayışları ve birbirleri ile olan ilişkileri Nepal Feminist Bellek Projesi’nin sunumunun aksine kronolojik veya mekânsal dizgeden bağımsız fotoğraf ve belgelerle sunuldu. Sunuma eşlik eden “Çamur, Tuğla ve İp” video da aynı şekilde zamansal ve mekânsal dizgeden bağımsız, biraz kafa karıştırıcı gibi gelse de yan yana getirildiği fotoğrafları anımsatacak temalar etrafında bir hikâye anlatıtı bizlere. Ayrıca arşiv, Gazhane’nin bahçesinde aynı alanda konumlandırıldıkları Anne(x) projesi ile de diyalog halindeydi. Arşivden çıkan, Zeynep Oral’ın Milliyet Gazetesi’ndeki 1979 tarihli haberinde, İstanbul’da bulunan Bebek semti ve çevresindeki kalburüstü diğer semtlerde yaşayan çocukların bakımını üstlenerek geçimini sağlayan bakıcı kadınların kendi çocuklarının, bakımdan nasıl yoksun kaldıklarına dair önemli detaylar içeriyordu. Kadınların çocuklu oldukları için fabrikadaki işlere kabul edilmediklerine dair kişisel tanıklıklardan, mahallede bir kreş için imza toplayan Hisarüstü kadınlarından bahsediyordu. Bugüne döndüğümüzde ise çocuklarının, kreş ve bakım ihtiyaçlarını yine bireysel yöntemlerle çözmek için çabalayan bir çok çalışan annenin olduğunu biliyoruz.

“Zeynep Oral’ın Millet gazetesinde yayınlanan, temizlik işleri ve çocuk bakımı gibi ev hizmetleri veren emekçi kadınların kendi çocukları için kreş talebini aktardığı “Başkalarının çocuklarına bakanlar soruyor: N’olacak bizim çocuklarımız” başlıklı yazısı. 9 Şubat 1979.” 17. İstanbul Bienali, Hem Zemin/Hem Zaman (Merve Kaptan aracılığıyla), Müze Gazhane, 2022
Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfi, Kadın Örgütlenmeleri Koleksiyonu

Projenin Barın Han’daki ayağında ise Dilek Winchester’ın seçkisi ile karşılaştık. Pera Müzesi’nde yer alan Kadınların Kamusal Hayatı adlı projeye paralel bir şekilde, Türkiye’de gelişen feminist hareketin, 1984 yılında kadın odaklı kurulan ilk yayınevi Kadın Çevresi ile çeviri ve yayıncılık alanındaki etkinliklerinden örnekler gördük. Bu belgelere göre, 1980 darbesinden önce üniversite yasalarını demokratikleştirmek için kurulan TÜMAS (Tüm Üniversite, Akademi ve Yüksekokul Asistanlar Birliği), o dönemin uluslararası gündemine ve kadın hareketlerine hakim, feminist farkındalıkları yüksek akademisyen kadınların bir araya gelmesini sağlıyordu. Kadınların, TÜMAS toplantılarında gerçekleştirilen politika üretimlerine katılımlarının engellenmesi ve bu toplantılarda kadınlara söz hakkı tanınmaması sonucunda birleşmeleri, Türkiye’deki kadın hareketlerinin ilk tohumlarını oluşturuyordu. Yayınevinin macerasına başladığı ilk çevirisi; Juliet Mitchell’in Kadınlık Durumu adlı kitabı, Feminist kavramları Türkçeleştirmek için de atılmış ilk adımlar oldu. Kendi tecrübelerinden, hayattan ve politikadan konuşmak, tartışmak isteyen pek çok kadının yayınevi ve çevresinde bir araya gelerek şekillendirmeye başladıkları kadın hareketi içinde; konulu toplantılar, tartışmalar, deneyim paylaşımları gerçekleştirildi. Hak arayışı ve örgütlenme, ezilmişliği siyasal bilince dönüştürme ve bilinç yükseltme (farkındalık yaratma) çalışmaları yapıldı. 1985 yılında Çankırı’da Mustafa Durmuş adlı hakimin, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.” yorumuyla birlikte, şiddet gördüğü kocasından boşanmak isteyen kadının boşanma talebini reddettikten sonra, o zamana kadar biriken tüm deneyim ve tepkinin Dayağa Karşı Kadın Kampanyası ile yeni bir protest süreci başlattığını yine arşivin bienal kapsamında sergilediği belgelerden öğrendik. Bu kampanya ile Türkiye’deki kadınlar ilk kez tek başlarına, kendi sorunları için, kendi örgütledikleri bir eylemle sokağa çıkıyorlardı. 

17. İstanbul Bienali, Hem Zemin/Hem Zaman (Dilek Winchester aracılığıyla), Barın Han, 2022.

Pera Müzesi’nde Kadının Kamusal Hayatı adlı proje ile aynı alanı paylaşan Zeynep Sayın’ın ve Çatlak Zemin’in arşiv seçkileri yer alıyordu. Zeynep Sayın,  Hem Zemin/Hem Zaman’da uygulanan “An-arşiv” olarak betimlediği arşivsel çalışma pratiğini açıklıyordu. Bu arşivsel çalışmanın aslında kronolojik bir sıralama ile soy kütüğü çıkarmayan, yani arşivin erkini devre dışı bırakan bir proje olmasının altını çizerek; kadın bedeninin dünya ile olan çok katmanlı ilişkisini sanat, felsefe, din, ekonomi ve siyaset alanlarından örneklerle değerlendirdi. Bu örneklere, Zeynep Sayın’ın birebir kendi sesiyle konuya aynı zamanda etimolojik açıklamalar getirdiği bir ses kaydı da eşlik etti. 


Pera Müzesi’ndeki yine aynı alanda, Müze Gazhane’dekine benzer bir sergileme şekliyle küçük bir kabinin iç ve dış yüzeylerine yerleştirilen belge ve fotoğraflarla karşılaştık. Bu kabinde, Türkiye’deki feminist sokak hareketlerinin görsel ve sözlü arşiv çalışmalarını “Tarihimizden” sayfasında paylaşan ve aynı zamanda feminist kadınların birbirlerini bulması için alan açan Çatlak Zemin adlı online platformun arşiv içerikleri ile Kadın Eserleri Kütüphanesinin arşivi arasında ortak bir çalışma sunuldu. Çoğunlukla Feminist Mekân ve Feminist Gece Yürüyüşü’nden fotoğraflarla Türkiye’deki feminist sokak hareketlerinin hem arka planını, hazırlık aşamalarını hem de sokakta gerçekleştirdikleri etkinlikleri odağına aldı. Yakın ve uzak geçmişten fotoğrafların anakronolojik birliktelikleri, Türkiyeli kadınların; erkeklerden tamamen bağımsız, bir aradayken özgürce kendileri olabilme gücünü ve bu gücün hem kadınların kendilerine hem de çevrelerine etkilerini ortaya koydu.

17. İstanbul Bienali, Hem Zemin/Hem Zaman (Çatlak Zemin aracılığıyla), Pera Müzesi, 2022.
“Feministlerin Kadıköy İskelesi’den Yoğurtçu Parkı’na yürüyerek gerçekleştirdiği Dayağa Karşı Dayanışma eylemi. Kadıköy, İstanbul, 17 Mayıs 1987”. 17. İstanbul Bienali, Hem Zemin/Hem Zaman, Pera Müzesi, 2022. Kadın Eserleri kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Şirin Tekeli Özel Arşivi.

Sokak eylemleri odağındaki bu seçkide, 17 Mayıs 1987 tarihinde Kadıköy İskelesi’nden, Yoğurtçu Parkı’na yürüyerek gerçekleştirilen ilk feminist eyleme ait -bugünle karşılaştırdığımızda düşündürücü- bir fotoğraf da bulunuyordu. Bu fotoğraftan yola çıkarak, gerçekleştirilen ilk feminist eylemde farklı sosyokültürel kesimlerden kadınların bir araya gelebildiğini fakat bugün Türkiye’deki feminist hareket özelinde böyle bir birlikteliğin pek de söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. Bu noktada, farklı sosyokültürel ortamlara sahip fakat benzer patriyarka problemleriyle boğuşan kadınların bir araya gelebilmesi için veya bilinç yükselme hareketi gibi çalışabilecek bir mesaj alışverişi için sokaklar, mahalleler alternatif olabilir mi? 

17. İstanbul Bienali, Hem Zemin/Hem Zaman, Pera Müzesi, 2022.

Türkiye’deki feminist sokak hareketlerinden yola çıkarak, kadınların sokakla ilişkilerini sokak sanatı çerçevesinde değerlendirdiğimizde, görüşmelerin yapıldığı kadın sanatçılar için sokak sanatının, özgürlük, anonim olabilmek, isyan, ifade, mesaj vermek, iz bırakmak, illegal olabilmek ve heyecan anlamlarını taşıdığını görüyoruz. Görüşme yapılan tüm kadın sanatçılar, sanatla ilgilerinin aileleri tarafından desteklendiğini belirtseler de aralarından bazı kadınlar, sokak sanatı söz konusu olduğunda ebeveynlerinin ilk zamanlar, bu ortamın hep erkeklerden oluşmasıyla ilgili çekinceleri olduğunu söylüyorlardı. 

Sokak sanatının, izinli ve izinsiz olarak ikiye ayrıldığını, izinsiz yapmak isteniyor ise gece çıkılması gerektiğini ifade eden kadınlar, erkek sokak sanatçısı arkadaşlarının da gece tek başlarına çıkmayı pek tercih etmediklerini anlatıyorlardı. Bunun bir sebebi de birisinin senin için gözcülük yapması gerekliliğiydi. Yine de çoğu, “Erkek olsaydım ben cesaret ederdim” diyordu. Hatta aralarından bir kaçı, sokağa yaptıkları ilk işlerini gündüz de olsa tek başına yapmaya çıktılarını anlatıyordu. Gece sokak sanatı için dışarı çıkmanın kadınlar için en büyük risklerini, hepsi de “E kadın olarak zaten malum…” ifadeleriyle aktarıyordu. Pek azı, gece sokakta olmakla ilgili çekincelerini net cümlelerle -taciz vb.- ifade etmeyi tercih etmişti. Profesyonel olarak bu işi devam ettirenler, araba ve yanında bir arkadaş olmadan -bu işin en keyifli tarafının, birileriyle beraber yapılıyor olması olduğunu belirterek- gece çıkmayı tercih etmeyeceklerini söylüyorlardı. Gündüz yapılan işlerde ise seçtikleri duvar izinli değil ise eğer, polisin müdahalesi ile karşılaştıklarını belirtiyorlardı. Bu noktada, yazılama yapan sanatçılar ile mural yapanların polis müdahaleleri arasında ciddi bir fark olduğunu görebildik. Murallar genelde mahalle sakinleri tarafından desteklenip, hoş karşılanıyor ve polisin gözünden daha kolay kaçabiliyorken, yazılamaların genelde siyasi bir mesaj içeriği veya protesto amaçlı olması ihtimali sebebiyle tüm çevreden oldukça fazla tepki topladığı anlatılmıştı.

Sokak sanatı hayalini gerçekleştirme fırsatı bulamayanların aksine, hala aktif olan veya sonradan vazgeçen kadın sanatçılar işin başında, onlardan daha deneyimli erkek meslektaşlarından destek gördüklerini, ilk duvarlarında onlara eşlik ettiklerini belirtiyorlardı. Bunun yanında henüz sokağa hiç iş yapamamış olanları ise, çevrelerindeki veya okullarındaki sokak sanatçılarıyla iletişime geçseler bile, sadece erkeklerden oluşan sokak sanatçıları grubuna alınmadıklarını, beraber boyama tekliflerine her zaman olumlu cevap alsalar dahi duvar boyanacağı zaman asla çağırılmadıklarını ifade ettiler. Erkek sokak sanatçılarının çoğunluğunun işlerine olumsuz yorumlar yaptıklarını ve erkek sanatçıların genelde, işlerini yorumladıkları sanatçı bir kadın olunca kendilerini egosal bir savaşın veya yarışın içindeymiş gibi hissettiklerini ve kadın sanatçıların sokağa dahil olmalarını sanki onların alanı işgal ediliyormuş gibi algıladıklarını belirtiyorlardı. Ayrıca yine erkek sokak sanatçısı grupları tarafından var oldukları iddia edilen yazılı olmayan birtakım sokak kurallarına uymamakla suçlanan kadın sokak sanatçıları, bu tarz anlaşmazlıklar yaşandığında erkekler tarafından verilen tepkinin bariz bir şekilde baskılayıcı olduğunu da aktarıyordu.

Diğer bir yandan, bu işte profesyonelleşebilen sanatçıların, lise veya üniversitedeki öğretmenlerinden ve yönetimden gördükleri desteğin de büyük bir avantaj sağladığı görünüyor. Şu anda, mesleğinde tecrübe kazanmak için sokak sanatına ara veren bir kadın sanatçı, kendisine eşlik eden yine 2 kadın arkadaşıyla birlikte lisans öğrenimini gördüğü üniversitede bir Sokak Sanatı Kulübü kurmayı, okul kulüp iznini çok geç verse de başardıklarını söylüyordu. Kulüp kurulduktan sonra gerek eğitimler, gerekse profesyonel sanatçıları ağırlamak için gerekli bütçe, malzeme ve en önemlisi çalışmak için gereken alanı okul desteği sayesinde bularak kendilerini geliştirebildiklerini anlattılar. Hepsi de ekonomik şartların onları en çok zorlayan konulardan bir tanesi olduğunu, hem geçimlerini sağlayacakları başka bir işte çalışıp hem de sokak sanatında kendilerini geliştirmenin oldukça zor olduğunu belirtiyorlardı.

Sosyal medya ve sokak sanatı arasında bir kıyaslama yapıldığında ise, benzer düşünceleri aktaran sanatçılar sokak sanatının sansürsüz ve anonim olabilmesinin çok büyük bir özgürlük olduğunu, sosyal medyanın ise bazen sokaktan çok daha tehlikeli olabileceğinin altını çizdiler. Diğer yandan, sosyal medyanın kendilerini yankı odalarına kapatmasını çok anlamlı bulmayarak, sokakta seçilen duvarın konumuna göre bir kitleye ulaşabilmeleri ve tesadüfi karşılaşmalara daha çok fırsat yaratması sebebi ile sokağın daha kapsayıcı bir alan olduğunu düşünüyorlardı.

Sokak sanatı, Kadının Kamusal Hayatı projesinden öğrendiğimiz gibi, feminist hareketin varlığı ve devamlılığını sağlayacak kamusallaşma stratejisi olarak kullanılabilir gibi görünüyor. Öte yandan Türkiye’deki kadın hareketleri ve sanat tarihinin dışında kalan sokak sanatı, Hem Zemin/Hem Zaman projesiyle şahit olduğumuz geçmişteki çok sesli dayanışmayı tekrar bir araya getirmek için yeni bir alternatif alan da olabilirmiş gibi hissettiriyor.

Katkılarından dolayı teşekkürler; Mies, Molektif (Ekin Kılıç Ezer, Özbir Erciyes), Ezgi Bıçakçı, Rabia Kaya, Esranur Şahin.

0 yorum
0

Yorum Yapın