Anasayfa Analiz Analiz: Medyada alternatif olmak: Haber değil kanaat üreterek alternatif olunur mu?

Analiz: Medyada alternatif olmak: Haber değil kanaat üreterek alternatif olunur mu?

, admin

Can Ertuna, medyaya alternatif olmanın koşulları üzerine yazdı: “Alternatif olabilmek için egemen medyada kaçınılan ve yok sayılan konuları işlemek; görünmez kılınan kişi, grup ve topluluklara da ses vermek; onların gündemlerini takip etmek ve yansıtmak da gerekiyor.” 

Medyada alternatif olmak: 

Haber değil kanaat üreterek alternatif olunur mu?

Can Ertuna[1]

Sesi duyulmayanları önce duyabilmek sonra da duyurabilmek için öncelikle sokağa inmek ya da muhabir haberciliği yapmak gerekiyor. Çalışılan bir avuç muhabirin siyasi kulis haberi konusunda uzmanlaşmış olması elbette güzel ancak yeterli değil. Salt kulis haberciliği üzerinden izlenen bir yayın politikası, bir noktadan sonra, iktidarın ya da muhalefetin seçkinlerinin belirlediği bir gündemin yeniden üretilmesine neden oluyor.

Bu yazının konusu, arkasında televizyonu ve/veya gazetesinin de olduğu bir medya grubunun bulunmadığı dijital doğumlu; yani yayın hayatına internet üzerinden başlayan haber sitelerinin Türkiye’deki yaygın medyaya ne kadar alternatif olabildiğini anlamaya çalışmak. Elbette bunu yaparken de gerçekten alternatif olabilmek için nasıl bir yapılanmaya ya da yayın çizgisine ihtiyaç bulunduğunu da tartışmak. Şimdi gözünüzün önüne Diken, Duvar, Kısa Dalga ve T24 gibi siteleri getirin. Acaba bunları nasıl tanımlamak lazım? Önce akademik sınıflandırmalardan kısaca bahsedelim.

Medyada alternatif nedir? 

Türkiye’de, eleştirel gazetecilik prensipleri çerçevesinde faaliyet gösteren ve ana akım medyanın dışında bulunan dijital doğumlu haber web siteleri; günlük kullanımda genellikle “alternatif”, “bağımsız” ve “eleştirel” gibi terimlerle anılıyor. Birbirinin yerine kullanılan bu tanımların hepsi aslında farklı özelliklere işaret ediyor ve ayrıntılarını ele almak, neye baktığımızı anlamaya yardımcı olacaktır.  Akademik çerçevede yapılan araştırmalarda, ana akımdan kopuşu simgeleyen medya uygulamaları bir üst başlık olarak “alternatif medya” tanımı altında anlaşılmaya çalışılıyor. Ancak bu geniş ve genel başlığın altında akademisyenler tarafından farklı sınıflandırmalar yapılıyor. Bunlar arasında “radikal medya”, “köksap” veya “topluluk medyası”, “yurttaş medyası”, “aktivist medya”, “eleştirel medya” ve “diğer medya” gibi terimler bulunuyor. Bu farklılaşmanın temel nedeni, neyin alternatif olduğunu tanımlarken ana akım olmayan medyanın çeşitliliğinin kapsanmaya çalışılması ve farklı özelliklerinin temel çözümleme alanı olarak ön plana çıkarılması. İletişim akademisyenleri dört farklı ana eksende bir anlama, anlamlandırma süreci işletiyor. İlk yaklaşım, medyayı bir topluluğa hizmet etme, onların sesini duyurma bağlamında ele alıyor (bu topluluk coğrafi bir topluluk olabileceği gibi sanal/çevrimiçi bir topluluk da olabilir). İkinci yaklaşım, ana akıma alternatif olmaya odaklanıyor. Bu, ana akımın parçası olduğu hegemonyaya karşı bir mücadeleyi içerebilir ya da tersine onunla birlikte var olarak, destekleyici veya tamamlayıcı bir ilişkiye işaret edebilir. Üçüncü yaklaşım, alternatif medyayı sivil toplumun bir parçası ve bileşeni olarak değerlendiriyor ve ilişkilerini devlet ve piyasa ile mesafesi üzerinden inceliyor. Son olarak; Fransız filozof Deleuze ve psikanalist Guattari’nin doğrusal olmayan, “anarşik” ve gezgin bir ağ yapısını anlatmak için kullandıkları “köksap” metaforundan beslenen çözümleme çerçevesi devreye sokuluyor (örneğin; hem yerel hem de küresel açılımları olan bir medya pratiği, bir olay gerektirdiğinde ortaya çıkabilen ve daha sonra sessizliğe karışabilen bir işleyiş ya da ara sıra piyasa ve devletle de ilişki kurabilen dinamik ve akışkan bir yapı)[2]

Şimdi bu tanımları süzüp Türkiye’deki alternatif medya olarak adlandırılan kuruluşları ne ölçüde açıklayıp açıklamadığına bakalım: Girişte anılan haber siteleri ya da benzerleri –örneğin salt bir çevre hareketinin ya da etnik grubun medyası özelliğinde– bir topluluk medyası mıdır? Tam olarak hayır, ulusal ölçekte bir kapsayıcılık iddiası taşıyorlar. İşyeri örgütlenmesinde genellikle ana akımdakine benzeyen dikey yapılanmaya yer veriyorlar. Genel yayın yönetmeni, haber müdürü, editör, muhabir, stajyer gibi temel ayrımlar ve hiyerarşik yapı mevcut. Çalışma koşullarının ne kadar ideal olduğu tartışmaya açık olsa da genellikle profesyonellerden oluşan yapılar. Özellikle bazılarının zaman zaman diğer sitelerden kopyala yapıştır içeriklerle buralara “sızan” ya da ajans metinlerinin doğrudan kullanılmasından kaynaklanan bir egemen söylem ve yaklaşımın buralarda da yer bulması söz konusu olabiliyor. 

Alternatif bir alternatif tanımı:

Ancak belki de özellikle Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskıların bir dolaylı uzantısı olan gelir kaynağı sorunlarını da hesaba katarak, belki yukarıda kısaca değinilen sınırlar dışında bir “alternatif” çözümlemesi de yapılabilir. Bu noktada yine iki iletişim akademisyeni ufuk açıcı bir izlek sunuyorlar. Sandoval ve Fuchs (2010),[3] bir kapitalist sistemde ana akıma benzer örgütsel yapılar ve gelir modelleriyle bile alternatif olmanın mümkün olduğunu savunuyorlar. Etik prensipler çerçevesinde üretilen içeriğin; “bastırılmış varoluş olanaklarını, hakikatin çatışmalı yönlerini, değişim potansiyellerini” ortaya koyduğu, ezilmiş ve baskı altında olan grupların ve bireylerin bakış açılarını ifade ettiği, dayanışmacı bir toplumun ilerlemesi için argümanlar sunması ölçüsünde alternatif olabileceğini belirtiyorlar. Bu çerçeveden bakıldığında önemli sorular; “Haberde kimin sesi duyuluyor?”, “Kimlerin sorunları aktarılıyor?” olacaktır. Yani sosyal medyadan toplanan mesaj ve görsellerin ötesinde (ki burada bile sesini duyurabilmek için takipçi sayıları ve algoritmalar üzerinden işleyen dijital eşitsizlik ablukasını aşmak gerekiyor) acaba sokaktaki, tarladaki, ormandaki, madendeki, fabrikadaki veya başka yerlerdeki insanlar; haberin öznesi olabiliyorlar mı ya da kendi seslerini duyurabiliyorlar mı, buna bakmak lazım. Sesi duyulmayanları önce duyabilmek sonra da duyurabilmek için öncelikle sokağa inmek ya da muhabir haberciliği yapmak gerekiyor. Çalışılan bir avuç muhabirin siyasi kulis haberi konusunda uzmanlaşmış olması elbette güzel ancak yeterli değil. Salt kulis haberciliği üzerinden izlenen bir yayın politikası, bir noktadan sonra, iktidarın ya da muhalefetin seçkinlerinin belirlediği bir gündemin yeniden üretilmesine neden oluyor. 

Eleştirel olmak alternatif olmaya yeter mi?

Dijital doğumlu bağımsız haber sitelerinin bazılarının ağırlıklı olarak fonları, bazılarının ise sahiplerinin aktardığı sermayeyi ana gelir kaynağı olarak benimsedikleri ortada. Bunun üzerine hepsi elbette dev dijital platformların kendilerine yönlendirdiği reklamlar üzerinden “tık ekonomisinin” içinde yer almak durumunda. Türkiye’de henüz kitle fonlamasının, yani okuyucuların bu mecralara vereceği desteğin seviyesinin buraların ayakta ve hayatta kalması için yetmediği herkesin malumu. Peki acaba kısıtlı kaynakların nereye aktarıldığı önemsiz mi? Muhabir haberciliği elbette çok masraflı bir operasyon (girişte bahsedilen siteler arasında Gazete Duvar bu yazının yazıldığı dönemde Türkiye’nin farklı köşelerinden muhabirlerin haberlerine en fazla yer veren site konumundaydı). Ancak acaba kısıtlı kaynakları da salt kanaat teknisyenliği, köşe yazarlığı ya da kulis haberciliğine mi harcamalı? Bu iki tarz gazeteciliğin Türkiye’de “seçkinlerin” belirlediği gündemin çerçevesi dışına çıkmakta çok zorlandıklarını görüyoruz. Genellikle kısır siyasi tartışmalar yeniden üretiliyor. Dolayısıyla aslında “alternatif” olmak için muhalif ya da eleştirel olmak tek başına yeterli değil. Hatta salt muhalif olmak amacıyla konumlanmak aslında gerçek anlamda alternatif bir seçenek olmaktan uzaklaştırıyor haber mecralarını. Alternatif olabilmek için egemen medyada kaçınılan ve yok sayılan konuları işlemek; görünmez kılınan kişi, grup ve topluluklara da ses vermek; onların gündemlerini takip etmek ve yansıtmak da gerekiyor. 

Anahtar kelimeler: Alternatif medya, dijital doğumlu medya, ifade özgürlüğü, ana akım 

[1] Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi. Dr. 

[2] Bu sınıflandırma konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Bailey, O. G., Cammaerts, B. ve Carpentier, N. (2015). “Alternatif medyayı anlamak.” (Çev. Ç. Öztürk). İstanbul: KAFKA Epsilon Yayıncılık Hizmetleri.

[3] Sandoval, M. & Fuchs, C. (2010). “Towards a critical theory of alternative media.” Telematics and Informatics, 27, 141-150. doi: 10.1016/j.tele.2009.06.011

0 yorum
0

Yorum Yapın