HATİCE AKTAY – Ankara
Binlerce yıllık birikim sonucu olarak ortaya çıkan ve zaman içinde yıkılıp yok edilen Ankara’nın mimari belleğini tuvallerine işleyen Yüksek Mimar ve Ressam K. Mükremin Barut, açtığı sergiler ve yaptığı eserler ile Ankaralıları, kente ve kentin hafızasına sahip çıkmaya davet ediyor.
Kemal Mükremin Barut yüksek mimar, ödüllü yazar, aynı zamanda ressam. Barut, mimarlık mesleğinin yanında aktif ressamlık hayatına devam ediyor. 1975-78 yılları arasında kendi atölyesinde Grafik Tasarımları, Serigraf Baskı işleri yaptı. ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden 1982 yılında mezun olup, 2016 yılında Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yüksek lisansını tamamladı. 1991 yılında mimarlık mesleğinin yanında aktif ressamlık hayatı başladı. Yine aynı yıllarda katıldığı bir öykü yarışmasında ödül aldı ve yazarlığa başladı. Ankara’nın yok edilen tarihini resmederek eleştirel bir duruş sergileyen ve bu konuda bir nevi hafıza tazeleme görevini üstlenen K.Mükremin Barut’la Ankara’yı, resim sergilerini ve eserlerine konu olan kentin kaybedilen mimari yapılarını konuştuk.
Tablolarınızda ‘kaybedilen mimari belleği’ resmediyor ve Ankaralıları bir zaman yolculuğuna çıkarıyorsunuz. Resim sergileriniz sonrasında sizce Ankara halkı bu yaşananlarla ne kadar ilgili? Gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Ankara binlerce yıllık birikim sonucu oluşmuş bir şehirdir. 25 tablolardan oluşan ilk sergimi 27 Aralık 2021 günü Mimarlar Odası Genel Merkezi’nde gerçekleştirdim. Serginin ilgi görmesi ve akademisyen arkadaşlarımın ve dostum Akademisyen Prof. Dr. Mehmet Tuncer’in tekrar talep etmesi vesilesiyle, eserleri sırasıyla Bilkent Üniversitesi Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi , Çankaya Üniversitesi’nin 25. Kuruluş Yıl Dönümü nedeniyle yapılan etkinlikler çerçevesinde ve son olarak da Çankaya Çağdaş Sanat Merkezi’nde sergiledik.
Kırdan kente göçün yoğun bir biçimde yaşandığı Ankara, aynı zamanda yeni kurulan Cumhuriyet’in başkenti olarak ilan edildiğinde savaştan çıkmış ve merkez nüfusu 1914 sayımına göre Ermeni, Rum ve Yahudi Ankaralılarla 85 bin civarında olan bir yerleşim yeridir. Şehrin merkez nüfusu 1927 sayımına göre 70 bin, 1935 sayımına göre ise 120 bin, köy ve ilçeleriyle beraber 400 bin iken, günümüzde de artık köy nüfusu erimiş ve hemen hemen tamamı, genişleyen merkezde toplanmış 5,3 milyon nüfusa sahip yoğunluğu giderek artan bir mega kente dönüşmüştür. Bu sergilerde aldığımız sonuçlar bize önemli bir kesimin Ankara’nın tarihi ve mimarisi ile ilgili fazlaca bilgi sahibi olmadıklarını gösterdi.
Gördük ki bir çok Ankaralının da bildiği sandığı yerler, yanlış bir ezbere dayanıyordu. Bu binalar şehir merkezinde ve tüm Ankara halkının gözünün önünde yıkılmıştı. Ankara’nın mimarisi ve zaman içerisinde yıkılan, kaybedilen tarihi binaların öykülerini hem öğrenciler hem de ilgililerle zaman zaman sunumlar şeklinde paylaşıyorum. Sahip çıkılmamasını onların değerlerine dair bir bilgimizin olmadığına yorumlamak belki durumu anlamamıza aracı olacaktır. Bu sergi ve yıkılan bu binalara dair yaptığımız sunumlar, bundan sonrası için kendimize ve Ankaralılara bir yol haritası çizmemize neden olabilirse mutlu olurum
Özellikle ‘kaybedilen bellek’ konusunu çalışmaya nasıl başladınız?
Daha henüz her hangi bir sergi fikir yokken, daha doğrusu “Satirler ve Bakhanteler” başlığı ile mitolojk bir sergi planlıyorken, İller Bankası binasına ait bir tablo yaptım. 2019 yılında, Mimarlar Odası olarak yıkılmaması için önünde bir çok kez eylem yaptığımız binanın, yıkıldığı gece yarısı, dönemin belediye başkanı enkaz üzerinde zafer işareti yaparak poz vermişti. Bina değerli bir simgesel eserdi. Sorgulanması gereken bu tutum ise Ankara kamuoyunda derin bir yansıma bulmadı ne yazık ki.
Kentler yol ve bina gibi yapılı çevre ile kimlik bulup görünüm alırlar fiziki değişimlerin elbette gelişmenin ve artan nüfusun dayatmasının bir sonucudur ancak bu durumun kentlerde bellek kaybına neden olmaması gerekir. Dolayısıyla her Ankaralının yaşadığı kente sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Sergilenen eserlerinizin hikâyelerini anlatabilir misiniz?
Her resmin ayrı bir anısı var. Sergilenen eserler, kentin gerçek hafızasıdır. Kızılay binasından, Maltepe Havagazı Fabrikasına, Et ve Balık Kurumundan, 19 Mayıs Stadyumu’na, Marmara Köşkü, Sergi Evi, Bahçelievler, Yenimahalle ilk toplu yerleşim bölgesi ayrıca St. Clement Kilisesi, Kızılbey Türbesi, Taşhan’dan Kumrular ikametgâhına kadar geçmişe gidiyorsunuz.
Yolculuğum yakın zamanda yıkılan Etibank binasını çizerek başladı. Sıhhiye’deki Etibank Genel Müdürlüğü binası, 2013 yılının Aralık ayında yıkılmıştı. Cumhuriyet tarihinin en eski bankalarından biri olan Etibank, İzmir İktisat Kongresi’nde alınan “Milli bankalar ve kredi kurumları oluşturulacaktır” kararı çerçevesinde 1935 yılında kurulmuş 1935 yılında açılan ve hizmet vermeye başlayan banka 2001 yılında kapanmış. Sonrasında Sıhhiye Etibank binasının yerine ek adliye binası yapılması gündeme getirilmiş, ancak şu anda otopark olarak kullanılıyor.
Ardından 1979 yılında yıkılan ve hatıralarımızda hala canlılığını koruyan Kızılay binası, Belediye ve Kızılay Yönetimi arasında hafriyat yüzünden başlayan itiş-kakış 1990’da Kızılay lehine sonuçlanıyor ve bina ile ilgili “Yap İşlet Devret” sözleşmesinin askıya alınması ile bitmiş bina yıllarca açılamıyor. Hiçbir itiraz ve engel ile karşılaşmadan, şantiyesiyle otuz üç yıl gibi bir süre Kızılay Meydanını işgal eden bu bina, 2012’de AVM olarak hizmete giriyor. Yine Ankara için önemli ve değerli olan Ankara Sergi Evi, faaliyette olduğu süre boyunca Cumhuriyetin kalkınma hamlelerini yansıtan sergilere ev sahipliği yapan ve Atatürk’ün ilerici düşüncelerinin tezahür ettiği sanatsal sergilerin yansıdığı bir mekân olur ama Sergi Evi daha sonra opera binasına dönüştürülür.
“Bu eserler bir dönem kent belleğinde yer almış değerli yapılar resmedilmek üzere önümde sıraya dizildiler“
Sergide eserlerim arasında yer alan Havagazı Fabrikası. 1928 ile 1933 yılları arasında inşa edilmiş ve fabrika 2006 yılında yıkılmış. Yine, Fatih Sultan Mehmed Han zamanından itibaren Ankara bir ticaret şehri ve “Hisarönü Hanlar Bölgesi” de ticari hayatı yönlendiren bir merkez olan Kızıl Bey Külliyesi Ankara Ulus’ta Ziraat Bankası Genel Müdürlük Binasının yerinde iken yıkılmış ne yazık ki..Yıkılıp yerine AVM yapılan Et ve Balık Kurumu, bir dönem tüm Ankaralıların hatıralarında yer eden Kumrular Caddesi de orada ki kumrular da eserler arasında.
Tabiİ sadece bunlarla bitmiyor Yenimahalle evleri, Taşhan ,Konut kooperatifçiliğin ilk örneği olan Bahçelievler Yapı Kooperatifi, yeni kurulan ve nüfusu kısa sürede artan başkentin su gereksinimini sağlamak için Cumhuriyet’in ilk önemli uğraşları arasında olmuş tesis için gerekli yapılarla birlikte, uzun yıllar Ankara’ya temiz suyun yanı sıra sulama ve Gençlik Parkı havuzları için gerekli suyu sağlayarak hizmet etmiş olan Süzgeç Binası bugün kullanım dışı kalmıştır.
Dünyada bu türden endüstriyel miras yapıları farklı şekillerde yeniden kullanıma açılırken biz tarihimizi neden yok ediyoruz, koruyamıyoruz peki?
Ankara’nın yüzyıllarca korunmuş doğal ve tarihsel, kültürel çevresi; bağlar, akarsular, dereler, tarihi çevre ve Cumhuriyet Dönemi Mimarisi günden güne yok ediliyor ve korunmuyor maalesef. Ankara’da yıkılan Maltepe Havagazı Fabrikası, EGO Hangarları ve TMO Silo binaları… Endüstriyel Arkeoloji olarak nitelen yapılar bunlar. Yıkılmamaları ve yeni amaçlara uygun fonksiyonlara dönüştürülmeleri gerektirdi.
Örneğin Maltepe Havagazı Fabrikasının mimarına ait Brandenburg dizel elektrik santrali eyalet müzesine dönüştürülmüştür. Dünyadan bu tür örneklerden çok sayıda vermek mümkündür Ankara’da yıkılan endüstriyel Arkeoloji binalarına dönersek; sanat ve kültür evleri, kafeler, barlar ve sanatçılara düşük kiralarla verilen atolye ve satış merkezleri olabilirdi. Ankara derelerine gelince, o bir başka vahim durumdur. Cumhuriyetin yanlış modernite anlayışı neticesinde bu derelerin üzeri örtülmüştür. Ankara merkezde sadece semtlerde adları yaşıyan üzeri kapatılmış on beş deremiz var. Değişim kendisini tarihi binaların yıkımı şeklinden göstermemelidir. “Ankara’nın Yıkılan/Kaybolan Belleği”ni çalışırken gördük ki; kırdan kente göç alan kentlerde merkezin fiziki yapısını korumaktan daha önemli olan, kentin eski yerleşik insanlarının o şehrin kültürüne sahip olmaları ve koruma konusunda daha kararlı olmalarıdır. İnsanlığın yaşadığı ve çok değişik olaylara sahne olan tarihi kentler, bir topluluğun toplumsal, siyasal, kültürel, ruhsal zenginliğinin en önemli göstergesidir.