AHMET ÇAĞATAY BAYRAKTAR / İstanbul
Eski adı Tatavla olan Kurtuluş semtinin ara sokaklarında ilerliyorum. Cumhuriyetin ilanından sonra Bozkurt adını alan semtin ana caddesinde Türkiye’nin en eski ikinci gazetesi yayımlanıyor: Apoyevmatini.
Türkçesi İkindi Zamanı olan Apoyevmatini ne büyük bir medya merkezine sahip ne de büyük kadrolarla yayınlanıyor. Kurtuluş’ta bir apartman dairesinde çıkan gazetenin yazı işleri ekibi, reklam ve pazarlama sorumlusu, muhabiri, foto muhabiri, haber müdürü bir baba oğul: Mihail (84) ve Minas (39) Vasiliadis.
Yayın hayatına 11 Temmuz 1925’te başlayan Apoyevmatini gazetecilikle hiç alakası olmayan iki Rum yurttaş tarafından çıkarılmaya başlanmış. Her ikisi de Galatasaray Lisesi mezunu ve eczacı olan Vasiliadis Kardeşler, çok sevdikleri eczacılık mesleğini o dönem uygulanmaya başlanan bir yasal düzenleme sonucu bırakmak zorunda kalmışlar.
Mihail Vasiliadis eczacı olan amcalarının gazeteciliğe başlamasını şu şekilde anlatıyor:
“O dönemde eczanelerin işletmecisi genellikle Rumlar. Ve eczaneler de sadece ilaçların satıldığı yerler değil, aynı zamanda imal edildiği yerler. 1925 yılında her mahallede bir eczane olması zorunluluğu getirildi. Ve Ankara’da yapılacak olan kuraya göre her mahallede bir eczane kalacak diğerleri ise kapanacak. Fakat ne şans ki düzenlenen bu kuraların hiçbirinde Rumlara veya Yahudilere ait eczaneler çıkmamış. Amcalarımın da dahil olduğu gayrimüslim eczacıların çoğu kapattı. Yanlarında çalıştırdıkları çırakları ise eczane sahibi olurken birçok Rum onların yanında çalışan oldu. Amcalarım da Rum topluluğunun arasındaki iletişimi artırmak için Ankara’dan Rumca bir gazete çıkarmak için özel bir izin almışlar. Ve içinde Rum okullarının temsilleri, ölüm ve doğum haberleri, vaftiz ilanları gibi haberlerin yer aldığı Apoyevmatini böyle doğmuş.”
Apoyevmatini Rum toplumumun ihtiyacı olan haber ve bilgileri aktarmak konusunda öyle bir başarı göstermiş ki tirajı kendisinden yalnızca 14 ay önce, 7 Mayıs 1924’te yayın hayatına başlayan Cumhuriyet Gazetesi’ni de geçmiş. Mihail Vasiliadis, gazetelerinin 1920’li ve 1930’lu yılların en çok satan gazetesi olmasını, Rum topluluğunun okuryazarlık oranı ile açıklıyor: “O yıllarda 810 bin nüfuslu İstanbul’da 500 bin Türk var, fakat Türkler arasında okuma yazma oranı yüzde 5. O yıllarda ise Rum toplumunda okuma yazma oranı yüzde 67, her ailede en azından bir kişi okuma yazma biliyor. Ve 1923 mübadelesi sonucunda Yunanistan’dan gelen Türkler de, özellikle Selanik’ten gelenler, Rum okullarında eğitim gördükleri için Yunanca biliyordu. 1927’deki Harf Devrimi’nden sonra 1932 yılına kadar Türkçe okuryazar oranı arttıkça Cumhuriyet’in tirajı bizi geçti.”
“Peyami Safa sayesinde gazeteciliğe başladım (!)”
Lozan Barış Anlaşması’na göre Türkiye’de azınlık tanımı Yahudiler, Rumlar ve Ermenileri kapsıyor. Mihail Vasiliadis Apoyevmatini’yi anlatırken azınlıklara yönelik baskı ve sindirme politikalarının nasıl uygulandığı daha net anlaşılıyor. Mihail Vasiliadis’in de gazeteciliğe başlamasında bu baskı ve sindirmenin basındaki yansıması etkili olmuş: “1957 yılında Zografyon Lisesi’nden mezun oldum. 1958’de büyük bir baskı ortamı vardı. Gazetelerde Rumlar hakkında yalan yanlış haberler çıkıyordu. Kıbrıs’ta meydana gelen ve Türkiye kamuoyunu rencide eden haberler ‘Kıbrıs’ta Rumlar’ başlığıyla veriliyordu. Halbuki Yunan kökenli Kıbrıslı tabiri kullanılır. Gazetelerdeki başlıklar da ‘Kıbrıs’ta Rumlar’ şeklinde çıkınca İstanbul’daki Rumlara karşı öfke ve nefret ortaya çıktı. Peyami Safa, Milliyet Gazetesi’ndeki Objektif köşesinde 3 Temmuz 1958’de Büyükada sokaklarında Türkçe konuşan birini bulmanın imkânsız olduğunu ve Büyükada’nın ‘küçük bir Yunanistan’ olduğunu, resmi dilinin de Rumca olduğunu ve vapurlarda bile Rumcanın hakimiyeti olduğunu yazmış. Rumların ağzından ise ‘Aramızda birkaç sapık ve şuursuz bulunabilir ve bunların Türkçeye ve Türkiye’ye düşmanlık hislerinin beslemesinin bütün Rum cemaatine mal edilmesi doğru mudur?’ demiş. Sonrasında Peyami Safa, ‘Bu birkaç sapık ve şuursuz hangi tarihten beri çoğalmış, Büyükada’yı ve diğer adaları, Beyoğlu’nu ve diğer birçok semtleri doldurmuştur? Böyle birkaç ayda nasıl üreyip türemiştir? Acaba nimetleriyle beslendikleri topraklarımıza bağlı, sizin gibi bizden olduklarına şüphe etmek istemediğimiz vatandaşlar ‘birkaç’tan mı ibaret kalmıştır?’ diyerek İstanbul Rumlarını hedef almıştı. Ben de kendisine büyük bir hataya düştüğünü, ancak aynı dili konuşan kişilerin ortak menfaatleri olabileceğini, aynı dili konuşmayanların birbirine düşman olacağı düşüncesine katılmadığıma yönelik bir yazı yazdım. Yazıda Milliyet Gazetesi’nin o dönemde Çanakkale Şehitleri Abidesi için açtığı kampanyada birçok Rum’un bağışta bulunduğunu da ekledim. Ki o dönemde bağış yapanlar gazetede yayınlanıyordu, Rumların da isimleri vardı. Peyami Safa’ya yazdığım bu yazıyı yayınlayıp köşesinde cevap vermesini rica ettiysem de yayınlamadı. Sadece ismimi vermeden ‘Damarlarını kesersek mavi beyaz mı akar kırmızı beyaz mı?’ şeklinde hamasi bir cevap verdi. Bu yazıdan sonra Rum toplumunun düşüncelerini ifade etmek ve bağları kuvvetlendirmek adına gazeteci olmaya karar verdim ve haftalık yayınlanan Elefteri Foni (Hür Ses) Gazetesi’nde çalışmaya başladım. Sonrasında 1975 yılına kadar Emros (İleri) Gazetesi’nde sorumlu yazı işleri müdürü olarak görev aldım. Ve aylık yayınlanan Eptalofos (Yeditepe) Gazetesi’nde çalıştım.”
“Bu gazete her Rum’un evine girmeli”
Apoyevmatini Gazetesi’yle ile macerası 2002’de başlayan Mihail Vasiliadis, o dönemde gazetenin durumunu şu şekilde anlattı:
“Gazeteyi o dönemde çıkaran kişi çok yaşlıydı. Tirajı ise 80’di. Yazıhanede sadece küçük, basit bir baskı makinesi ve eski bir bilgisayar vardı. Sayfa tasarımı gibi estetik detaylarla ilgilenmek söz konusu değil. Kimi haberler bilgisayarda kimi haberler de Yunan gazetelerinden kesip yapıştırılarak gazete oluşturuluyor, hangi hastalığa hangi bitki iyi gelir gibi suya sabuna dokunmayan haberler. Oradan da matbaaya veriliyor. Ve gazetede resim yok, satırlar düzgün değil. Her Rum evine bu gazete girmeli düşüncesi ile kolları sıvadım. Gazeteyi o tirajdan günlük 600’e ulaştırdık.”
2019’da bayrağı oğluna teslim etti
Gelişen teknolojik imkanlar sayesinde okurlara PDF formatında da ulaştırılabiliyor gazete. Yurt dışında yaşayan yaklaşık 2 bin aboneye gazete internet üzerinden ulaşıyor, gazetenin teknolojik dönüşümünde de Mihail Vasiliadis’in en büyük yardımcısı oğlu Minas. 1983’te Atina’da doğan Minas, Apoyevmatini ile tanışmasını şöyle anlatıyor:
“Bir gün babamı görmek için Suriye Pasajı’ndaki eski yazıhaneye gittim. Baktım eski bir bilgisayar, sadece daktilo işlevi görüyor. Mizanpaj yapmak imkânsız. Yunanistan’da bir bit pazarından bilgisayar parçaları topladım, o döneme göre iyi bir bilgisayar yaptım. Sonrasında babam haber yazımını, yorumun haberdeki etkisini, sayfa tasarımının nasıl yapılacağını öğretti. 2019’da ise gazeteyi resmen bana teslim etti.” Baba Vasiliadis ile gülerek anlatıyor: “En büyük destekçim oğlum. Gazetecilik virüsünü ona da bulaştırdım ama iyi mi ettim kötü mü, bilemiyorum.”
Dağıtım geliri dağıtıcılara kalıyor
Enflasyonun ve buna bağlı olarak masrafların artması karşısında Apoyevmatini’nin 100. yılını görüp görmeyeceği sorusuna ise Minas Vasiliadis’in cevabı şu şekilde oluyor:
“100. yılı göreceğiz biliyorum ama 101. yılı bilemiyorum. Kâğıt fiyatları giderek artıyor. Önceden yıllık bütçe planlaması yapıyorduk şimdi ise aylık yapıyoruz. Gazetenin muhabiri de sayfa tasarımcısı da pazarlama ve reklam görevlisi de benim. Onun dışında en büyük masraf kalemi baskı. Kâğıdın ve diğer ürünlerin hep ithal olması sebebiyle aylık 4 bin-5 bin avro masrafımız oluyor. İstanbul çapında 7 dağıtıcımız var. Kadıköy, Beyoğlu, Kurtuluş ve yazın Prens Adaları’nda oturanlara ulaştırıyoruz. Ve dağıtımdan kazanılan para tamamen dağıtıcılarımıza kalıyor.” Üniversitelerin gazetecilik bölümlerinde okuyup Apoyevmatini’de staj yapmak isteyenleri ise Mihail Vasiliadis üzülerek reddettiğini söylüyor: “Eğer bir tüccar bana bir yıllık kâğıt bağışı yapsa gazete adına bunu kabul ederim. Fakat stajyer çocuklar burada emek verecek, çalışacak. Benim ise onlara emekleri karşılığında bir para vermem gerekiyor. Çocuklar para talep etmiyorlar, ama onların emeklerini karşılıksız bırakamam.”
“Apoyevmatini ile geçinen aileler var”
Heyecanla araya giriyor Mihail Bey ve ekliyor:
“Dağıtıcıların arasında Selahattin Bey var, şu an rahatsız. Babası da Apoyevmatini’yi dağıtarak 7 çocuğunu büyüttü. Kiliselerde de gazetemiz satılıyor, okullara da dağıtım yapılıyor. Özellikle yazın Yunanistan’dan gelen turistler gazetemizi satın alıyor. Rumların yaşadığı bölgelerdeki bakkallarda da gazetemiz bulunuyor. Gazeteyi sadece Rumlar da almıyor. Beyoğlu Balık Pazarı’nda Üç Yıldız Şekerlemecisi’nin sahibi Feridun Bey var. Yaşı 90’ı aşkın, ailesi Yunanistan’dan Türkiye’ye gelmiş mübadele döneminde. O da gazeteyi her zaman dükkânında bulundurur.”
“Amacımız İstanbullu Rumları bir arada tutmak”
2011’de kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Apoyevmatini, baba-oğulun gayretleriyle Güney Amerika’dan ABD’ye, Kanada’dan Almanya’ya farklı coğrafyalardaki okuyucuları ile PDF formatıyla da buluşuyor. Günlük 15 ile 18 saat sürede çıkan gazetenin en büyük destekçisi aboneler. Peki Basın İlan Kurumu’ndan gelmesi gereken ilanlar? Mihail Vasiliadis kurumun ilan değil destek verdiğini fakat bunun da ekonomik şartlar içinde eridiğini söylüyor: “Kurumdan aldığımız destek yıllık ve sabit bir gelir değil. En son 2021’de 52 bin lira aldık fakat artan baskı masrafları yüzünden bu miktar da eridi gitti.” Peki tamamen Rumca basılan gazetede Türkçe bir sayfanın yer alması tirajı artırır mı? Minas Türkçe haberlerin okunabileceği halihazırda birçok gazetenin olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu soruyu bana Hrant Dink de sormuştu. Ben de Apoyevmatini’nin Rumcayı yaşatma işlevinden bahsettim kendisine. Bir yandan hamaset yayın yapan Türkçe gazeteler olduğu gibi Yunanca gazeteler de var. Biz iki tarafa da prim vermiyoruz. Bizim amacımız İstanbullu Rumları bir arada tutmak. Bu misyonu bilerek ve kabul ederek gazetenin sorumluluğunu üstlendim. Biz haberleri objektif şekilde veriyoruz. Avrupa basınındaki haberleri inceliyoruz, gerçek haberleri önüne hiçbir sıfat koymadan yayınlıyoruz. Bir yandan da İstanbullu Rumların yaşamındaki güncel olaylara yer veriyoruz. Örneğin şu aralar Rum vakıflarında seçimler var ve gündemimiz bu yüzden yoğun.”
“Gazeteci olduğumuz için seçimlere girmedik”
Minas ve Mihail Vasiliadis’e 1600’e yakın İstanbullu Rum’un güncel durumunu sorduğumuzda şu anki vakıf seçimlerinin Rum toplumu için önemine değiniyor:
“Rumların dahil olduğu 68 vakıf var. Bu vakıfların yönetim kurulunda yer almak kişiye herhangi bir artı sağlamıyor. Vakfın faaliyetini sürdürmesi için 11 aktif üyenin olması gerekiyor. Eğer sağlanamazsa idare Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçiyor. Gazeteci olduğum için aktif olarak rol almıyorum fakat 84 yaşındayım hala gençler liginde oynuyorum.” Minas Vasiliadis de babasına bu noktada katılıyor: “Bana da vakıf seçimlerine girmem için teklif geldi. Fakat gazeteci olduğum için ben de kabul edemedim. Ama bu vakıfların yaşaması bizim için önemli. Biz de Rum halkına gelişmeleri aktararak görevimizi yerine getiriyoruz”. Mihail Vasiliadis İstanbullu Rumların dününü hatırlıyor: “1964’te 1930 yılında Mustafa Kemal Atatürk ile Venizelos arasında yapılan anlaşma Türkiye tarafından tek taraflı iptal ediliyor. 15 Bin Yunan pasaportlu kişiye tek tek ulaşılarak sadece bir bavul ve 20 dolar ile göç etmeleri isteniyor. Bu kişilerin aileleri de olduğu düşünülürse daha fazla kişinin gitmesi isteniyor. 30 Haziran 1965’e kadar 90 bin olan İstanbullu Rumların sayısı da 30 bine kadar düştü. 1974 Kıbrıs Harekâtı ile daha da düşüyor ve 5 bin oluyor. Günümüzde ise yaklaşık 1600 Rum kaldı İstanbul’da. Ve diğer tüm Rumca yayın yapan dergi ve gazeteler kapandı ve Apoyevmatini kaldı.”
Apoyevmatini Gazetesi’nin 17 Mart 2022 tarihli sayısı